Evlilik kurumu diyoruz, önceden neden kurum dediklerini çok
düşündüm. Sanki şirket ya da işletme der gibi resmi ve bir tuhaf gelirdi bu tabir.
Çünkü evlilik deyince aşk gelir akla ,sevgi gelir ,çocuk, aile gelir . Ama evlenince
anladım ki doğru bir bakıma. Çünkü evlilik de bir kurum gibi belli kuralları, koşulları,
ihtiyaçları olan bir yer. Onu da iyi yönetmek, idare etmek ve ayakta tutmak gerek.
Devamlılığını sağlamak için sahip çıkmak, uğraşmak, gayret etmek gerek,
dayanışma ve iş bölümü gerek. Ayakta kalmak için gerektiğinde değişmek,
değişime ayak uydurmak gerek. İste tüm bunlar bir evlilikte olmazsa olmazdır.
Bir de bunun içine bolca sevgi ve yeterince saygı kattık mı tadından yenmez
olur. Burada yazmak kolay tabii ama onun yaşatmak gerçek anlamda emek ister.
Evliliklerin uzun ömürlü olması için en başa saygı ve hoşgörüyü ekleyip kalan
her şeyi de ardına ekledik mi tamamdır.
Fakat son yıllarda çok da uzun ömürlü değil evlilikler.
Çünkü geleneksel düşünce tarzı ve yaşayış biçimimiz neredeyse değişti. Buna
modern çağın getirisi de diyorlar, ki ben bunu modernlik olarak görmüyorum. Bu
tamamen batı tarzı yaşam ve düşünce biçimine bir özenti sonucu ortaya çıktı.
Kültürümüzden ve temel değerlerimizden kopuk bir evliliğin temeli de sağlam
atılmıyor elbette. Biz duygusundan yoksun benmerkezci bir anlayış içinde
kurulan evlilikler ne kadar sağlıklı olur? Peki, birlik olmayınca dirlik olur mu?
Olmaz.
Teknoloji ve modern çağ anlayışının getirisi de maalesef boşanmalar
oldu. Çünkü bireyler özgür düşünce ve yasam ideali ile kararlar alıyorlar. Artık
kadınlar da üretim ve çalışma hayatı içerisinde yer alıyor ve maddi gelir elde ediyor.
Eski Anadolu kadınını yerini, yine üreten fakat ürettiği kadar tüketen
çekirdeğin içine sığmayan, "gibi "yaşayan ,"gibi" görünen
,"gibi" düşünen, yeni nesil bir kadın imajına bıraktı.
Sosyal çevremiz genişledi, kültürel ve estetik
ihtiyaçlarımız arttı.
Evlilik bir kurum olmaktan çıkıp, takım ruhunu kaybetmiş
bireysel bir serüven halini aldı. Oysa dayanışma, ortak hareket etme, bütünsel
düşünme kırılganlığı azaltır ve hayatın yarattığı riskleri en aza indirir.
Bunu kadınlar üzerinden değerlendirip bu sonuca vardığım düşünülmemeli.
Bu ellilik kurumunun temelinde olan erkek içinde geçerli.
Ataerkil toplum anlayışının kadın üzerindeki olumsuz etkisi
halen aşılabilmiş değil. Hatta günümüzde eğitim ve kültür seviyesinin artmış
olduğunu düşünecek olursak bu olumsuz etkinin azalması daha makul görünüyor.
Fakat ne yazık ki ne kadar eğitim alırsak alalım, süregelen erkek egemen toplum
anlayışının yarattığı sorunları da halen aşamadık. Oysa evlilik bir liderlik ve
güç sorunu değildir, o kurumu ayakta tutma becerisidir. Bunun için herkese
görev düşer. Günümüzde kadın işi ,erkek işi diye bir şey neredeyse kalmadı. Çünkü
yaşam cinsiyet ayrımına dayalı bir yaklaşıma uygun değildir.’’ Hayat
müşterektir’’ sözü de buradan gelir. Bunu iyi bilmek ve anlamak lazım. Herkes
gerektiğinde üzerine düşeni, bu benim
isim değil, demeden severek yapmalıdır. Evlilikte sen /ben olmaz ,olursa onun
adı evlilik olmaz.’’ Olursa olur, olmazsa biter’’ anlayışı ile de yürütülemez.
Ortak yaşamın gerektirdiği bazı kurallar vardır ve buna uymak gerekir. Evlilik
bir ortaklıktır; kazanırsak birlikte kazanırız, kaybedersek de yine birlikte kaybederiz.
Her netice iki tarafı da bağlar yani. Bu sebeple kolektif bir evlilik anlayışı
ile hareket etmek lazım. Birbirinin yükünü hafifletmek lazım, 'ben bilmem, yapamam' diyerek sadece birinin sırtına sorumluluk
yüklemekle bu iş yürümez. Bu düpedüz bencillik olur
Burada hiç
duygulardan bahsetmedim ama zaten her işin olmazsa olmazı sevgi ve o işe duyduğun
saygı ve bağlılıktır. Başarının ölçüsü de budur zaten.
O halde neden biz olmuyoruz, neden biz olarak düşünmüyoruz
neden sen ve ben diyoruz. Benim evim, benim arabam, benim param, benim
hayatım... Ben böyleyim, sen şöylesin. Oysa Biz demeliyiz, biz olmak zorundayız.
Araya ne kendimizi ne de üçüncü şahısları( anne baba konu komşu vs.) katmamalıyız.
Çünkü önemli olan sen, ben, onlar değiliz. Önemli olan biz dediğimiz bu kurumu
baki tutmak, huzuru daim kılmak. Huzur ve devamlılık için de karşılıklı saygı,
sevgi, hoşgörü ve emek gerekir. Herkese ve her şeye kulak tıkayıp ailemizin
huzurunu öne almalıyız.
"Ayrışırsak yok oluruz, paylaşırsak tok oluruz" demiş
atalarımız. Aile olmak en büyük değerdir, en müstesna yaşamdır. Sahip çıkalım
ona, koruyalım, sen/ ben kavgasına çevirip, şahsi çıkarlarımıza feda etmeyelim.
Çocuklarımıza ve şu dünyaya bırakacağımız en büyük miras mutlu bir ailedir.
Gelecek nesiller bizim yetiştirdiğimiz çocukların çocukları olacak. Onlara
haksızlık etmeyelim, ebeveyn olarak görevimizi yapalım. Önce örnek olalım ve
onlara sevmeyi, yardımlaşmayı, sorumluluk almayı, saygi duymayı, paylaşmayı; yani
biz olmayı, aile olmayı öğretelim. Çünkü her şeyin temeli ailedir. Ne ekersek
onu biçeriz. Diken değil gül ekelim. Gülün bile dikenini ayıklayalım öyle verelim.
Evlilik dediğin ailedir, aile dediğin yuva, yuva dediğin sımsıcak bir iklim,
birbirine sımsıkı sarılmış bir sarmaşıktır. Ona sahip çıkalım, koparmayalım.