KENDİNİ SEVMEK
Şu hayat belki de tek bir şeyi öğretecekti bana:''Kendimi sevmeyi''
Yaratılan karşısında olabildiğince eğik ,bükük, mahcup ama yaratılanlar karşısında dimdik ve cüretle ayakta durmayı. Çünkü öyle gibi
göründüğüm halde öyle olmadığımı belki de bir ben biliyordum ve bazıları beni
düşkün ve aciz görmekten hoşlanacakları için aksini bana ispatlarcasına ama aslında
enaniyetin terkisinde egolarını yarıştırıyorlardı. Evet, bunu bilmek
rahatlatıyor insanı ama yine de babamdan bana miras munis mizacım böylesi
benlik karmaşası içinde çoğu zaman beni çaresiz bırakıyordu. İçimde kopan
fırtınalar içinde kendimi darmadağın ederken insanlara karşı duyduğum öfkeyi de
silip süpürüyordu. Bu insanın kendiyle yüzleştiği belki de en büyük mücadele
sayılırdı. Kendimi dizginleyerek içimdeki sevginin galip geldiği en onurlu mağlubiyetti aslında.Ben de bu derece nükseden adalet hissim karşısında, daima bir
denge arayışı ile büsbütün şirazemi şaşırtan hayat karşısında olabildiğince
mukavemet göstererek yaşamaya çalışıyorum. Hemen hemen her günün sonu bir yüzleşme ya da
fikirlerimi sorguya çekme hadisesi ile geçiyor diyebilirim.
Çok mu şey kaybettim ya da bu haletiruhiyem bana ne
kazandırdı? Bunların cevabını bulmak üzerine zihnimi yorduğum çok olmuştur. Evet ,ben de herkes
gibi biricik varlığımı haklı çıkaracak
sebepler yarattım kendime, çünkü böylesi bir oyun içinde bir rol üstlenmek
gerektiğine inandım .Yoksa hayat sahnesinde- onlara göre- ayaklar altında
ezilen zavallı bir toprak parçası olmaktan kurtulamazdım. Kim yerdedir, kim
gökte, kim hak ettiği seviyeden seslenir dünyaya? Bu sorular çoğunun kafasında
yer etmemiştir belki de. O kendince iktidar sahipleri için dünya, parmakları ucunda
bir küçük top misali döner durur öylece. Onlar mütemadiyen bu küçük dünyanın
aslında onların etrafında dönüşünü seyrederken etrafını da derdest ederek
yaşama dört elle sarılır. Biz vicdanı ve hakkaniyeti ile yaşayanlar ise
inançlarına dört elle sarılarak var olmak hususiyetine sahip çıkmaya çalışırlar.
İşte tüm bu safiyane niyetler etrafında her günümü bir
nevi yaratanın sonsuz merhametine ve adaletine olan inancıma sığınarak geçirdim çoğunlukla. Yanılttı mı beni derseniz. Bunun cevabı beklediğimiz gibi değildi elbet.
Sürekli haksızlığa uğramış sanki çilenin merkezi olmaya aday bir kader ortağı
gibi yaşadığını düşünürsek, bu inanç insana yetmeyebilir pek tabii. Ama adalet mülkünün
sahibi olan için neden- sonuç ilişkisi ve hakikatin tecellisi pek de
beklediğimiz türden bir şey değilmiş. İşte bu hususu kabul ediş süreci aslında
maruz kaldığımızı düşündüğümüz nahoş hadiselerden çok daha zor ve geç anlaşılır cinsten bir hadise.
Kısacası mikro alemde zihnimizde yer bulamadığımız olayları ,makro alemde izaha çalışmak olanaksız. Bu sebeple bize düşen vuku bulan
hadiselere aklın ve kalbin süzgecinden geçirerek varlığımıza hükmetmektir.
Gerisi basit bir tabiat tekâmülü olmaktan ibarettir.
Hülasa tüm bunlardan yana payımı 40 yaşıma kadar almış
olabildiğimi düşünerek şu sonuca vardım:
Her ne sebeple olursa olsun yaşamak onurlu bir mücadele için
bize bahsedilmiş bir vaziyettir. Öyleyse şahsıma ve tüm yaratılmışlara duyduğum
sevginin yüceliği ve saflığı ölçüsünde onurlu kalacaktır. İnsana öncelikle ,tüm
menfi duygulardan arınarak var olmak gayreti içinde yaşamı muzaffer kılmak
mecburiyeti gerekir. Boş bir zihin, ehlîleşmemiş bir vicdan ve arınmamış bir
yürekle etrafa hükmetmek en hasis meziyettir.
Çokça insan tanıdım dersem belki de yalan olur ama kafi
derecede eş, dost ,arkadaş ,hısım ,akraba her türden sınıflamaya mensup insanla
münasebet kurdum. Kimini çok sevdim, çok güvendim ama yanıldım; kimine güvensiz
ve temkinli yaklaştım fakat sonra
dostane buldum. Kimi sadece selam verdiğimdi ,öylece kaldı; kimi ise dünden
bugüne değişmeden ve eksilmeden gönlümde yer etti. Bazen sadece soy bağı
bulunan değil de gönül bağı kurduklarım yüzüme düşen gölgeyi, içimi yakan ateşi
ya da yalnızlığımı fark edip derdime ortak oldu.
Bazı yarenlikler vardır ki mahremiyetin kapılarını zorlar inadına.
Sen kapattıkça açmaya, ulaşmaya çalışır en kuytuda kalmış huylarına ve açığa
çıkmamış sırlarına. Senin zaaf dediğin onda eksik kalmış bir meziyet olduğundan
olsa gerek kendi çıkarına, hep aynı yerden vurmaya çalışarak nüfuz eder
hayatına.
Şimdi sadece bir iki kadim gönüldaş b,ir iki mesleki fikirdaş, birçok da selamlık arkadaş dışında kimse kalmadı etrafımda. Hepsi çeşitli sebeplerle
hayatımda oldu ve halen orada kimi de görevini tamamlayıp kaybolup gitti bir
şekilde.
Şimdi Mutlu muyum peki? Evet, neden olmayayım ki. Mutluluk
için sebep aramaya kalkarsak çok az nasipleniriz belki de vesilelerden.
Peki ya adil mi bu hayat? Muhakkak ama halen yaşama dair bazı tecellilerin sırrını çözmüş sayılmam ama aklım ve vicdanımı bu hususta vasıta kılmaya gayret
gösteriyorum. Aynı ölçüde bir beklenti ile de karşılık arıyorum. Velev ki
bulmadım, muhatabımı umursamayarak kendimce cezalandırıyorum.
Kendimi seviyor muyum? Evet, elbette seviyorum, nasıl sevmem ki!
Yalnız geçmiş çocukluğu ile örselenmiş ruhunu onarmak için
hayatını çocuklarına adamış bir anne ile hayatını ve zihnini dünyevi
zevklerinin ötesinde kitaplarla yoğurarak insana ve insanlığa değer biçmiş bir
babanın evladıyım.
Şimdi tüm bunların bir bileşkesi olarak ben hala eksik
kalmış yanlarım ve yaratanın şahsıma bahşettiği şahsıma münhasır meziyetlerimle varlığıma ve rabbime müteşekkirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder