29 Kasım 2021 Pazartesi

Bu Bizim Hikayemiz

 



Sevgili okur, bakmayın siz benim insanları  yargılar ya da hayatı dramatize eder gibi yazdığıma.Öyle beylik laflar edecek kadar da tercrübeli ve cüretkâr sayılmam.Bunlar yaşadıklarımdan çıkardığım karamsar görünümlü ama içinde ümit barındıran naçizane sözler ve temenniler sadece.Aslında pozitif bir insanım ,belki fazla duygusalim  ,fazla hassasım ya da gerektiğinden çok anlam yüklüyorum hayata,insanlara.Cabuk güvenirim,kolay unuturum ve çabuk affederim.Yapabildigim en iyi şey ise fayda görmeyeceğim yerden zarar görmemek için uzaklaşmak.
Aslinda burada kimseyi de yargılamıyorum daha önce de yazmıştım bunu.Herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi de öğretti hayat bir bakıma. Ama yazmayı seviyorum ve yazınca yüzleşmîş oluyorum hayatla ve kendimle.Çünkü insan yazarken düşündüğünden daha açık ve dürüst oluyor .Burada anlattıklarım benim ve bizim hikayemiz biliyorum.Hepimizin ayni kaygıları taşıdığını ,aynı cevapları aradığını ve aynı şekilde yara aldığımızı bildiğim için yazıyorum.Ayrica her yazilani yaşıyor olmak gerekmez insan şahit oldukları yüzünden de incinebilir,rahatsızlık duyabilir ki bu çok normal insan sadece kendi sıkıntısının yükünü değil başkasının sıkıntısının da yükünü taşır bazen omuzlarında.Hayat her şeyiyle bir bütün.Hayatımızın içinde olan insanlar ve olaylar elbette hepimizi az ya da çok etkiler .Ben de ait olduğum beni arıyorum, kötüden ibret , iyiden örnek alarak  doğruyu bulmaya ,güçlü ve zayıf yönlerimin farkına varmaya çalışıyorum.Aslında kendime ayna tutuyorum yani tek muhatabım kendim oluyorum. Öyle atıp tutmak kolay, bak bakayım! diyorum ,sen de anlattıkların gibi misin?
Aslında hepsinin altında tek bir dilek var: Erdem,edep,hoşgörü iyilik,merhamet ve sevgi.Sadece aynayı tersten tutuyorum.Önü parlak cam ama arkası siyah sır.Anlayan anlıyor zaten, neye nasıl bakması gerektiğini biliyor ve benim gibi düşünen yazdığım satırları okurken buluyordur kendinden bir şeyler mutlaka.
Dedim ya seviyorum her şeye rağmen hayatı, insanları.Yaşamayı seviyorum.Çünkü bu hayatın bana,bize anlatmak istediği bir şey var, vermek istediği bir sır.Boşa değil ya şu koca alem devinip duruyor.Bakalım yolumuz kimlerle nereye varacak.Hangi hikayeyi okuyacağız ve hangi satırlarda bulacağız birbirimizi ve çözeceğiz sırrımızı.

Koca Yunus ne der:

"Biz gelmedik kavga için bizim işimiz sevgi için dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldik."



27 Kasım 2021 Cumartesi

Biz' i düşün!

 




Ömrümüzün nerdeyse yarısı çalışarak geçiyor diğer yarının yarısı uyuyarak ve yiyerek,kalanı konuştuğumuzu sanıp aslında susarak.Şu hayat birbirimizi bir kez olsun dinlemeden ve anlamadan üstelik de  bize ait olmayan şeyler yüzünden yitip gidiyor.Yazık ki bir hayat yaşamıyoruz ,ömür tüketiyoruz.En yakınımiza hatta kendimize kör yaşıyoruz.Bilmedigimiz onca şey varken bildiğimiz kadarıyla yaşamayı seçiyoruz.Üstelik neyi bildiğimizi bile bilmeden.Dünyanin değil ama kendimizin fakiri olarak yaşamaya alışıyoruz.Görmek dediğimiz şu iki gözümüzün beynindeki yansıması mı sadece.Duymak dediğin iki dudağın arasında mı ? Bastığımız topragın altinda ve baktığımız gökyüzünün üzerinde bir yer var biliyoruz ama hayatın altını üstüne bakmadan mı yaşıyoruz.Yaptığımız tek şey  hayatın altını üstüne getirmek.Taş yerinde ağır derler .Bırakalım da her şey yerin de kalsın.Kimseyi değiştirme ,sen yer değiştir arada. Bir aşağı in bir yukarı çık da gör oradan nasıl göründüğünü her şeyin.Çünkü ikisinin arasında olan sensin.Sen dengede kal diye var bu yer ve gök.Onu alt üst et diye değil.Kimse yerini bilmediğinden bu düzensizlik.Herkesin gözü yükseklerde bu yüzden aşağı bakmaya korkuyoruz belki kendimizi görürüz diye.Halbuki insan bakmaya korktuğu yerden çıktı ve bakmaya korktuğu yerden yükseldi ve bakmaya korktuğu yere gidecek.İnsan unuttukları ile sınanacak gerçeği hatırlayana kadar. Kaçmak çözüm değil ,çünkü bizi kovalayan da yine biziz.Ya durup bekleyeceğiz ya da o bize yetişecek.Yüzleşmedikçe bu hayatın bir parçası olmayacağız.Bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimizde bir şansımız daha olmayacak; söylenmemiş sözleri söylemeye, ertelenmiş hayalleri gerçekleştirmeye,unuttuğumuz şeyleri hatırlamaya,affetmeye ve af dilemeye vaktimiz olmayacak.
Henüz vakit varken bir parçası olalım şu hayatın.Biz'i anlatan anlamlı bir söz kalsın,silik bir yazı boş bir satır gibi durmayalım.Bir mühür ,bir iz ,bir dokunus kalsın biz' den. Kulaklarda hoş bir ezgi,gözlerde parlayan bir ışık,dudaklarda ebedi bir çift söz kalsın biz'e ait.

İnsan her şeye yakın kendine uzak bir ülke ,
Herkese çok ama kendine bir nebze..

Siz Biz'i bir düşünün 😉

26 Kasım 2021 Cuma

AZRA-Bir başlangıç hikâyesi



Uyanış..

Azra saf bir inci,kadem basılmamış topraklardan bir kum tanesi,sırlar ülkesinden bir sır..

Daha bir tohumken ,bilmezken toprağın o sarsan ,titreten rahmetini,bilmezken her zerresinin suya boyun egişini , bilmezken ışığın, esmasını nasıl görünür ettiğini ağlamayı seçti daha ilk nefeste.Koptu Kadrin bağrından  düşüverdi ve tutundu ilk cemre'ye soluk soluğa.Unuttu Azra unuttu geldiği yeri ,unutturdular herkes gibi .İlk bakıştan ne düştüyse nasibine,yüreğine koyup gönderdiler bu gurbet yoluna.Ağladı sadece ağladı göğsünü dolduran o karanlığı yırtarcasına,yeniden hatırlamak ve geriye, o ilk bakışın yüzüne değdiği yere dönmek için ağladı günlerce,haftalarca..
Uzunca vakitler uyudu ,uyutuldu,ninniler söylendi o kadim söylencelerden arta kalan.Yeniden uyanmak için uyudu.Her gözünü açtığında ona tanıdık gelen bir sima gülümseyiverdi.Sıtma tutmuş yüreğini ısıtan bir parça güneşti adeta.Alıştı onu saran bu sıcaklığa.Ne zaman üşüse,içinde bir boşluk,bir yokluk  hissetse  varlığı arar oldu .Onun kokusuna, göğsünden akan suyun tadına alıştı.Mâder 'di adı değerli bir maden gibi ışıl ışıl,benzersiz ..Meryem'in saflığıyla yıkanmış, Azra'nın doğumuyla paklanmış , ayakları Aden' e uzanan kutsal sarmaşık.Sarındı ona Azra tüm gücüyle ,ayaklarının dibinde ,ayaklarının üstünde gezindi durdu.Kâh yerde kâh gökte kaybettiğini sandığı şeyi bulur gibi gezindi ,durdu.
Azra ana rahminde tekvin edilirken  hu diye seslenen o sesin büyüsüne, tılsımına kapıldı.hay ve hu içinde kaldığı  dokuz ay boyunca dinledi onu. Mâder'in saat gibi işleyen kalbinden öğrendi zamanın ne olduğunu.O konuştukça Azra dinledi,sadece dinledi.Konuşmadan önce dinlemeyi öğrendi .Mâder'i duydu ve sonra diğerlerini.Ama en çok Mâder' in mıriltisindan dinledi hasret kaldığı cennet ezgilerini.O ilk duyduğu sese dayadı kulağını.O konuştukça Azra sustu ve ahengine kaptırdı kendini ilahi musikinin.Bu aşinalık yabansıl hislerinden kurtardı onu.Ayriyetten Aidiyete uzatti kollarını.Teklikten  çokluğa uzanan kanatların altına sığındı.Ta ki Kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenene kadar.Mâder'in eteklerine tutundu Kaf dağı'nı anımsar gibi.
İnci tanesi  ,hakikat denizinin dibinde onu bekleyen istiridyeye yeniden ulaşmak için Mâder'ine sığındı .Bu alemde ilk yoldaşı,ilk sırdaşı ,ilk kılavuzu oydu.Bu yüzden ne elini ne de peşini hiç mi hiç bırakmadı.
Duymaya devam etti ,koklamaya,dokunmaya , bakmaya.
Dokunmayı öğrendi Avcunu ilk açtığında ,Mâder' in elini ilk tuttuğunda,göğsüne ağzını dayadığında,  Dokununca evvelde kıyısında oturduğu ırmakların tınısını duydu sanki ,ilk karıldığı toprağa  ayağını değerken onnu arıtan ateşin sıcaklığını..Başka bir biçimde hissetmeyi öğrendi ilk defa.Buna sevgi denildiğini öğrendi ona her dokunduğunda.Sevginin başka bir boyuttaki yansımasını gördü Azra.Bu alemin karanlığında onu aydınlatacak ışığı buldu.Gölgenin olmadığı yerden gelip  gölgelikler arayanların aleminde o Mâder'i buldu.
Artık Azra sırlar hazinesinden emanet olarak aşikara koyulacak.Görünmezken görünür olacak.Bilinmeyi isteyenin bilinmezliginde nicesiyle saf tutacak.Hep'ten hiçe dogru yeni bir yol bulacak.Kaybettigi yolu bulmak için Azra ,yeniden yola koyulacak.
Yürümek için emeklemek ,koşmak için yürümek vaktidir.Yol uzun ,yol çetin.El tutmak için elin uzanmasını beklemek vaktidir.
Tahkik etmek için yeniden Aden'in uçsuz bucaksız  vadilerini taklitten geçme vaktidir.
Azra ne duyduysa taklit etti önce ,sesleri  mırıldandı bir kedi gibi ;sonra kulağını yerleşen cümleleri kelimelere, kelimeleri hecelere böldü.Azra doğdu doğalı mim(.) iken vav( ,)  oldu ve elif ( I ) olmak için doğruldu da doğruldu .


Bahar Baydan

24 Kasım 2021 Çarşamba

Babam

 





Babam ,

Bir uçurtmasın göklerde ipleri bize uzanan

Artık uçurtmalar yok ,o rüzgarlar, o çocuklar

Ama sımsıkı tututtuğum ümitler var elimde

Özgürlük şarkıları söyleniyor senin sesinde 

 İnadına sevmek var yine

Mavinin beyaza karıştığı bir yer  var  

 Uzaklar olsa da 

Değil mi ki gökyüzü hâlâ aynı yerinde

Göz göze bakacak bir evimiz var 

Öylesine varlıklı olabildiğine zenginiz 

Bize miras kalacak kocaman yüreğin var

Kimseye küs değiliz, bizim kavgamız içimizde 

En büyük dava insanlıktır fikrimizde 

Yaşamak vardı da neydi?

Yaşıyor olmanın insan olmaya ,

İyi olmanın ,adil olmaya yetmediğini

İyiliğin neye benzediğini öğrendim sende

dünyanın kavgasına aldanmadan 

İnandırdın temize tertemiz bir niyetle

Güzele değil güzel bakmanın sevabına 

Bu bitmeyen  sevilesi insan inadına 

Demek ki marifet güzeli görmekmiş 

Demek ki  baba demek 

Sevginin koşulsuzluğuyla

Dikeni koparmadan gülü sevmekmiş



Bahar Baydan

Anneme

 





Annem ,

Yaralarımı öptüğün yerde buldum seni 

Gözyaşıma değen ellerindi benim duam

En çok anne ,en çok ağrıyan yerim sendin 

Her koştuğumda yüreğine düştüm

Sen gülünce iyilikler yarışırdı içimde

Bu yüzden belki en çok gülmeyi sevdim

Senin denizden çalınmış gözlerinde 

Yosun tutmuş gençliğini gördüm anne

Ben senin  sabun kokan ellerini

Kendinden sakındığın masumiyetini

Yüzünde parlayan Ay'ın rengini sevdim 

Hiç çocuk olmadığından mı 

Büyüdükçe büyüdü içinde hüzünlerin

Herkes için  her şey oldun

Kimsenin kimsesi olamadım diye

Gerek yoktu yokluğa sebep aramana 

Varlığıma sebep olan varlığını sevdim 

Kim utandırdı seni sevgiden anne 

Beşiğinde bir ninni bile işitmeden 

Ayıplayıp da ele güne yasaklı mı dediler 

Bilmez misin sevgiye muhtaç her adım

Bundandır hep yüreğinde yürümeyi sevdim

Koynunda büyüttüğün gibi beni 

Uykusuz gecelerine sor anne

Bizim için vazgeçtiğin düşlerine sor

Alacaklısın hayatın en güzel yerinden

Bir şey var senin bile bilmediğin sende

Nereye bakarsan orası bahar bahçe 

Bu yüzden baktığın yerde olmayı sevdim 

Sen anne,

Ne güzel imiş senden doğrulmak

Her bakışınla ilahi bir sôzdün hani 

Elin marifetti yüreğin rahmet

Buymuş İşte dedim cümle kurmak

Şu kalemi tuttuğum günden beri

Sen şiir ol diye yazmayı sevdim


Bahar Baydan




23 Kasım 2021 Salı

Öğretmenler Günü'ne İthafen

 



Okul deyince ,eğitimci deyince,öğrenci deyince son yıllarda beni fazlasıyla üzen ve çaresiz bırakan,bazen allak bullak eden o kadar çok şey var ki.Ama bunlarin başında öğrencilerimin eğitim konusundaki düşünceleri, eksikleri,çıkmazları ve isteksizliği geliyor.Bir eğitimci,bir anne ve hayat yolun yarısını geçmiş biri olarak çoğu zaman bitkin ve çaresiz hissediyorum kendimi.Yetmiyor bilgim,fikrim,sevgim ve ümitlerim bazı şeyleri değiştirmeye.Biz  öğretmenlerimizden sevgi görmedik,başımız okşanmadı, sırtımız sıvazlanmadı.Başarısızlığın da bir ders olduğu öğretilmedi,bambaşka yeteneklerimizin olabileceği akıllarına gelmedi. Korktuk,korkutulduk,sindirildik çoğu zaman.Belki vardı ögrencinin gözünden çok kalbine bakan,bağ kuran,güven veren ,fark yaratan  öğretmenler ama birçoğumuza eminim denk gelmedi böylesi.Belki de bu yüzden yeni nesil öğretmenler öğrenciyle yeri geldi bir dost ,bir sırdaş ,bir anne  , bir abla olmayı seçtik.Kimilerine göre hata belki  öğrenciye sınır koymamak,statüyü hiçe saymak.Hangisi daha doğru tartışılabilir elbet ama sevginin olmadığı hiçbir kurumdan arzulanan  sonuç çıkmaz, en azından hâlâ buna inanıyorum.O zamanki bizler ile şimdiki nesil ve bulunduğumuz şartlar düşünülünce bir seyler değişmeliydi diyorum,öyle kalamazdı.Soğuk,donuk,ruhsuz bir eğitim ortamı her şeyden önce bize insan olarak ne katabilir.Okul denilen yer salt  bilgi sunulan bir yer mi? Yoksa aynı zamanda  bize hayat yolunda ruhen,ahlaken,manen rehberlik edilen ve her şeyden önce doğru insan olmayı öğreten de bir yer mi olmalı?Ne bilirse bilsin öğrenci fayda etmez  ,önce insani ve ahlaki değerlere sahip çıkmayı bilmeleri gerekir.Yaşamdan kopuk bir eğitim kusurludur.Kendisine değer verilmeyen insan karşısındakine değer veremez.Saygi duymadığı birine saygı da gösteremez .Biz öğrenciye saygıyı duymayı ögütlerken onlara ne kadar saygı duyuyoruz.Susturulan, aşağılanan,hor görülen, başarısızlığı derse, not'a bağlanarak fark edilmemiş yetenekleriyle geri plana itilen bir gençlik bize gelecek için ne vaad edebilir.Sistem ve şartlar bazen bizi de istemediğimiz şeylere zorluyor bunu da biliyorum ve çoğu zaman istemeyerek de olsa altında yatan iyi niyete istinaden yapıyoruz biz de küçük hileler ama bunlar bütünün içinde kaybolan küçük bir ayrıntı sadece.
Üzüldüğüm , çıkmaza girdiğim yere gelecek olursam  bu canım gençlerin birçoğu empati kurmuyor;eğitime ,okumanın gücüne katkısına  inanmıyor,geleceğe umutla bakmıyor.En önemlisi çevresine yeterince saygi duymuyor.Onlarin gözlerinin içine bakıp gördüğüm şeyleri anlatamamak o kadar acı ki.Benim gözümden kendilerini görmelerini isterdim.Onlara kendilerinden daha çok inandığıma ve  daha çok düşündüğüme inandırmak.İlmin ve irfanın insana hayatta lazım gelen en büyük yoldaş olduğuna inandırmak isterdim.Çünkü kastettiğim ilim her şeyi kapsar.İnsan ve hayata dair her şeyi.Güzele ve iyiye dair her şeyi.Tek bir bilginin bile bir mucize olabileceği gerçeği beni büyürlerken onlar için o kadar sıradan ve anlamsız ki.Bu ders ne işime yarayacak,okuyup da ne olacak  mantığını zihinlerinde silip atmak nerdeyse imkansız.Boşa kürek çekmek bu belki ya da nafile bir bekleyiş,safiyane bir temenni .Olsun ,küçücük bir ihtimalle tutunmak dayanaksız kalmaktan çok daha iyidir herhalde .Deniyorum işte,deniyorum inatla,aşkla, sabırla bazen sınırlarımı zorlar hale gelse de.Olsun diyorum, biri bile olsa değer bunca baş ağrısına,kalp sızısına,zihin yorgunluğuna.
Bizi seviyor musunuz diyorlar bazen ,ya da beni seviyor musun öğretmenim? Evet çocuğum seviyorum çünkü sevmezsem yapamam ben bu işi ,sevmezsem insan olamam.Rabbim seviyorsa her kulunu istisnasız ben sevmiyor olamam.Ama az ama çok seviyorum elbet her birinizi.Bilmezsiniz ki size  öğretmekten çok sizden öğrendiğimi.Bilmezsiniz ki sizi her şeyin en güzeline layık gördüğümü,her derse aynı ümitlerle sil baştan yeniden girdiğimi.Yorulduğumda,sesim yetmeğinde,sabrım tükendiğinde hangi özgürlük türküsünü söylediğimi.Her şeye rağmen diyebilmek inancı nasıl nükseder ve yine de sessizce izlerim sınıfça sesinizin boş bir çığlık gibi  yükselişini.Anlatamamak ,anlayamamak ve anlaşılmamak kaygisiyla her gün aynı yolları nasıl yürüdüğümü.Bu yazdıklarımı okuyan bazı öğretmenler belki de bu kaygıları duymadığı için ' değmez" deyip en çok benim halime üzülecek bazısı da  benimle ayni duyguları hissettiği  için bir iç geçirecek ve "neden olmasın" diyecek.Bunu okuyan öğrencilerden kimisi de belki durup bir düşünecek belki de öylesine okuyup geçecek .Var mı böyle düşünen öğretmenler diyenler olacak ya da iyi ki benim de böyle bir ögretmenim var diyecek.
Ama var inanın, varız.Artik böyle düşünen ,hisseden yüzlerce öğretmen var.Teknolojinin bizden üstün geldiği şu çağda hâlâ eğitime, öğrencisine,yüreğinin sesine ,ilmin gücüne  inanan koca yürekli bir topluluk var.
Karşınızda değil arkanızdayız , yanınızdayız ve her zaman ,herkese ,her şeye hatta kendimize rağmen isteyen,inanan, çabalayan ve aydınlığa gönüllü herkes için bir mum bir ışık olacağız.
İnanın gençler ,inanalım buna.Özgür olmaya,kanat çırpmaya,güzel mi güzel yarınlar için biz olmaya,birlik olmaya hepimizin ihtiyacı var. Hep birlikte olmazları olduralım, kıralım bu zincirleri, tutalım dizginleri ve sürelim motorları maviliklere...

İyi ki öğretmenim,iyi ki öğretmeniz❤️
ÖĞRETMENLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN!

Bahar Baydan

20 Kasım 2021 Cumartesi

Öz eleştiri





Eleştiri dediğimiz şey bir konu ya da durum hakkında öne sürdüğümüz olumlu ya da olumsuz düşüncedir.Bizler bu ifadeyi daha çok olumsuz manasıyla bilir ve değerlendirmeyi de o şekilde yaparız genelde.Konunun olumlu ve müspet  tarafını es geçeriz.Birine çirkin olduğunu söylemek de güzel olduğunu söylemek de bir eleştiridir.Ama nedense güzeli değil de çirkini söylemeye daha meyilliyiz.Guzeli görmek daha çok işimize gelirken güzel şeyler söylemekten imtina ederiz
Şahsen eleştiriyi pek sevmeyen daha doğrusu beceremeyen biriyim.Yapmam mı , evet yaparım ama tercih eder miyim, genellikle hayır .Elestirmeyi de sevmem eleştirilmeyi de.😉Ama eleştirildiysem de muhatabım bilmese de dikkate alırım.Tabii bu eleştiriyi kimin ne amaçla yaptığı da önemli.Daha çok öz eleştiri yanlısıyım.Hatalarimi yanlışlarımı kabul etmediğim zamanlar olur ama kendimle mutlaka konuşurum ,yüzleşirim. Eleştiri aldığım zaman cirkeflesmem ,çirkinleşmem evet ufak bir itirazım olur ve hele haksızsam  açıktan alırım konuyu derhal.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım da buydu: Öz eleştiri.
Bunu ne ölçüde başarabiliyoruz bunu merak ediyorum.Dedigim gibi ben hemen hemen her günün sonunda bir durur düşünürüm mutlaka.Bugün neler oldu ?Ben ne düşündüm, ne hissettim, ne yapmalıydım, ne yapmamalıydım.Bu bana iyi gelir çünkü bunu dürüst,şeffaf ve tarafsız  bir biçimde yapabilirsem kendimi de karşındakini de çok çabuk affeder ve daha kolay anlarım.Eger bunu yapmazsam -varsa eğer-  kırgınlığım uzar, öfkem beslenir,ruhum daralır,yüzüm asılır ve enerjim düşer.Kendimi mutsuz etmiş olurum ,ki bu çevremi de etkiler.Dolayisi ile sonu gelmez bu kısır döngü içinde devam edebilir.Bunun olmasını istemediğim için mutlaka kendimle yüzleşir gerekiyorsa hesaplaşırım.O gün bir kusurum olduysa kendimi affetmeden
uyuyamam.İnsan mükemmel değil nihayetinde bunun farkında olduğum için de çok da yüklenmem kendime.Bilirim ki her hata bir fırsattır ;kendimi ,hayatı tanımaya anlamaya.O günkü deftere yazılan yazılır ;eksiler ,artılar toplanır; muhasebe yapılır .Giden gider, kalan kalır ama  sonu mutlaka bir kâr olmalıdır.Her kalanı bir deneyim ve kazanç olarak hesaba katmam gerekir ki bir faydası olsun.
Ama bazen bunu beceremedigim,iyi hissetmedigim, kendimle yüzleşmekten korktuğum zamanlar da olur.Bu  kısa bir geçiştir bilirim.Her şeyden  kaçsam da kendimden kacamayacağımı bildigim için de geç de olsa aynayı tutarım yüzüme ve zorla bakarım ve çıkarırım içimi dışıma.Kimseye itiraf etmesem de kendime mutlaka itiraf ederim gördüğüm gerçeği.Ne olur dersiniz ? Acı duyarım, utanırım,pişman olurum,af dilerim,affa sığınırım.İçimde hem suçlunun hem mağdurun tarafı  olarak  bir mahkeme kurarım.Yargılarım,delillerimi sunarım yetmiyorsa o anlık cezamı çeker sonunda da affederim. Eğer kendimi affetmezsem bilirim ki hep bir suçlu ararım ve affedici de olamam .İnsanın kendine bunu yapması kolay değil,hep masum olmasi da mümkün değil.Çünkü insan iyi ve kötü tarafları ile bir bütündür.Bu iyi ve kötünün savaşı ise eğer kötüyü de mağlup etmek öncelikle benim iç savaşımdır.Disaridaki savaş ise icindeki savaşta kötülüğe mağlup olup bunu görmezden gelenlerin işidir.Yani içteki savaş bitmeden diğeri de bitmez.En hakiki ve çetin mücadele insanın kendini anlama arayışı içinde gerçekleşir.
Birini tenkit etmeden, yargılamadan önce karşımızdakine değil önce kendimize bakalım sonra varsa bir diyeceğimiz diyelim.Ki bunu yaparsak söyleyecek de bir şey kalmamış olacak.Zira eleştirdiğimiz şeyi mutlaka biz de bir kez olsun yapmış olduğumuzdan bunu hatırlayıp susacağız büyük ihtimalle.O halde eleştirmek gerekiyorsa işe kendimizden başlayalim.Öz eleştiri; öz yaşam becerimizi geliştirir, duyarlılığımızı artırır,sezilerimizi keskinleştirir  ,kendimizi ve hayatı daha anlamlı  kılar.

*Anlamayı bilmeyen anlaşılmayı beklemesin aynaya bir kez olsun bakmamış kişi de ben buyum demesin



Bahar B.


Hayatın da bir matematiği var

 




Hayatın da bir matematiği var .Artılar ,eksiler ,bölmek, çarpmak, çıkarmak,toplamak bunların hepsi var bizde.hayatimiza aldıklarımiz, çıkardıklarımız,Bölmek değil ama bölünmek var mesela ,bazen bir karar alırız,yön değiştiririz,diretiriz , inat ederiz çogu zaman duvarlara çarpa çarpa buluruz yolumuzu.Artarız,eksiliriz, çoğaliriz ve büyürüz.Bazen problem o kadar karmaşıktır ki birden çok işlemi aynı anda yapmak gerekebilir.Dogru sonuca ulaşmak için farklı yollar deneriz defalarca.Silip silip baştan yazarız,Geriye dönüp bakariz gidiş yolumuza ben nerde hata yaptım diye.Bazen yoruluruz bırakırız kalemi elimizden ,vazgeceriz.Ya da doğru olduğunu düşündüğümüz cevaba sariliriz emin olmasak da .Ne de olsa dört yanlış bir doğruyu götürüyor diye bilmeden daha fazla yanlış hakkı tanırız kendimize.Belki de bizi kurtaracak olan bir doğruyu kaybetmek uğruna  .Sonucu bakarız üzülürüz ,özellikle bildiğimiz şeyleri küçük bir hata yüzünden kaybettiğimizde, hatalar yüzünden giden doğrulara,elimizde kalana.İşte hayatın sistemi de bu.Hani o en çok  zorlandığımız,sınıfta kaldığımız matematik üzerine kurulu.Belki de  bu yüzden basarısız olduk,sınıfta kaldik hayatta da bu dersi anlamamak yuzunden..Okulda öğretilen bu ders hayatın ta kendisiydi aslında.Tüm sorular,tüm problemler,tüm dersler hepsi hayatın bir özeti ,bu kurgunun ,planın bir parcasıydı.Okulda başarılı olan hayatta da başarılı mı dersek çoğu zaman evet.Yillar içinde,özenle,emek ve çaba ile yoğrulmuş olan bilgi mutlaka kişiyi A noktasından B noktasına taşır.Yeter ki bildiğini salt bilgi olarak değil içsellestirerek,hayata giydirerek,sorgulayarak ve özumseyerek deneyimlemiş olsun.Okul bir araçtan çok amaca hizmet eden bir yaşam alanıdır.Hayatın teorigini öğreten ve pratiğe hizmet eden akademidir.Gercekten amacımız hayati ogrenmekse okul ilk adımdır .O yaşa kadar bize öğretilen o somut ve soyut tüm değerleri anlamak ve deneyimlemek için düzenlenmiş ,kazanımları olan kurallı bir sistem.Her sistemde küçük yanilmalar , yanılsamalar ya da zaaflar görmek mümkün.Ama içeriği ,hedefleri ve amacı bakımından yegane kurumdur.Nasıl baktığımız ve nasıl anlamlandirdigimiz ile alakalı.Kimimize göre zorunluluk ,kimine göre ihtiyaç,kim e göre ise bir hapishane.Halbuki tek hapishane insanın zihnini saran yanılgılardir.Yoksa okullar bize özgürleşme fırsatı sunar.Kendimizi ve çevremizi  anlamamızı, yetenegimizi fark etmemizi sağlayan çok yönlü bir eğitim ağıdır.Kuralların olduğu yerde özgürlük olmaz dediğinizi duyar gibiyim fakat kuralların olmadığı bir yer başıboşluk ve düzensizlik yaratarak sistemi bozar.İnsan vücudundan ,ekosistem dengesine ve evrenin işleyişine kadar her şey bir düzen ve kural ihtiva eder.Kaldirip başınızı bir bakın gökyüzüne ,çevrenize sizce bu düzen olmsaydi dünya nasıl bir yer olurdu.Gunes doğacağı ve batacagi zamani, Mevsimler geleceği zamanı ,çiçekler açacağı zamanı bilir.Hicbir zerre kendisine konulmuş kuralların dışına çıkmaz .Bu böyledir,böyle olmak zorundadır.Bu sınırlar dünya için var olmak zorunda.Ama biz zihnimizi bu sınırların ötesine taşıyabiliriz.Var olan kuralların nedenini ,aslını ve ötesini görebiliriz.Bu düzenin içindeki ihtişamı ve sonsuzluğu ve özgürlüğü görebiliriz.Bedenin bize koyduğu sınırları aklımız ve hislerimiz ile aşabiliriz.10 tonluk bir arabayı bedenen kaldiramaysbiliriz ama düşüncemizle bunu başarabiliriz.Tek bir düşünce ile.Demek ki akıl , irade ve düşünebilme yetisi bizi özgürleştirir.O halde biz hangi sınırdan bahsediyoruz?.
Hayatın matematiğini iyi anlamak gerek,matematik olmadan bilim olmaz,hayat olmaz çünkü.Plani olup hesabi yapılmamış bir işten sonuç çıkmaz.Hesabi yapılmamış bir hayat bizden çok doğru götürür.Bu bir bakkal hesabı gibi basit olmamalı.Bir işletmeyi bir holdingi yönetir gibi yönetmeliyiz hayatımızı.Girdiyi, çıktıyı, kârı,zararı iyi bilmeliyiz.Yönetimi ve idareyi iyi bilmeliyiz.Krizlerle başa çıkmayı,batarsak yeniden çıkmayı gerektiğinde rekabeti öğrenmeliyiz.
Bunlar birer muhasebe ve muhakeme işidir.İşte biz bunları aslında o zor bela ite kaka gittiğiniz okullarda öğreniriz.Kime neye ne kadar değer vereceğimizi matematikten,neyi ne kadar kaldırabilecegimizi Fizikten,neyi neye ölçüde katacağımızı kimyadan,neye ne kadar gücümüz yettiğini biyolojiden,spordan görmeyi resimden dinlemeyi müzikten ,doğayı tanımayı anlamayı coğrafyadan,insanı tanımayı edebiyattan öğreniriz.

İşte okul deyip geçtiğimiz, eleştirdiğimiz,bitsin diye gün saydığımız o yer hayatın kendisidir.
Zaten hayat başlı başına bir okul değil midir?.Kaçışımız yok ,eğer okulda ögrenmedigimiz, kaçtığımız, görmezden geldiğimiz, önemsemedigimiz ne varsa hayat o başarısız olduğumuz ,göz ardı ettiğimiz her dersten tek tek sınayacak hepimizi.Ya şimdi ya da hayat boyu.Bence dirsek çürüttügümüz,bel büktüğümüz,zaman harcadığımız bize yoldaş olan o sıralara, sınıflara,okullara,hatta okul yoluna bir de bu gözden bakalım.
Düşünelim!
Okul nedir? Ders nedir? Hayat nedir?

Her şeyin başı sağlık

 



Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi..

Muhibbi( Kanuni Sultan Süleyman)


Kendimizi iyi ve değerli hissetmek için illaki birine ya da maddi karşılığı olan hiçbir seye ihtiyacımız yok ,olmamalı.Kimseye borclu olmadığımız kadar kendimize borçluyuz ve kimseye olmadığı kadar kendimize ihtiyacımız var.Aslinda  borçlu olduğumuz ve ihtiyacımız olan çok önemli bir şey var o da bize özel kılınan şu hayat , ömür.Bizden ne beklediğini önemsememiz gerek tek şey hayatın kendisi ve biziz.Herkesi bir kenara bırakalım ve soralım biz bizden ne bekliyoruz .Beklentimizin ederi, anlamı ,önemi ne ?Bize faydası ne zararı ne ? Anlam arayışımız varlıkla mı yoksa yoklukla mı bagdaşiyor ? İstediğimiz olmadiginda hayat anlamsız mi kalıyor?Anlam şu : var olmak .Tek başımıza ,sapasağlam ,sağlıkla hayatta olmak .Eksikligini hissettiğimiz şeyler gerçekten ihtiyacımız olan şey mi acaba? Yoksa gerçek eksikligi kapatma ,yamama arzusu mu?Gerçekler görmezden geliniyor diye gerçekliğini yitirmiyor.Ama unuttuğumuz gerçek şu ki  hayat almak isteyene nasibini veriyor ve anlamak isteyene hakikati apaçık gösteriyor .Biz ona  bize sunduğu bunca nimetten dolayı şükran borçluyuz.Hala sağlıklı ve ayakta isek ondan şikayetçi olacağımız ne olabilir?İster kabul edelim ister etmeyelim fazlasını beklemek nankörlük olur.Hele ki hasta olup da  bir yerimiz ağrımayagörsün ya da sevdiğimiz birini kaybedelim herşeyi unutup o acıya o yokluğa odaklaniriz sadece ,o acının geçmesi için, şifa bulmak için çareler ararız , yalvarıriz ,için için ağlarız.Ne oldu o sağlıktan daha önemli görüp de şikayet ettigimiz diğer şeylere, Aklımıza bile gelmedi.Kisacası telafisi olan şeyler için üzülmeye değmez.En değerli şey sağlıktır  ama boşa geçmiş,anlamını bulmamış bir ömür de en büyük acı ,en büyük kayıptır aynı zamanda .

Vehbi Koç'un şu sözünü duymusuzdur mutlaka:

Dostum,
Evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,
İşin varsa bir sıfır daha koymalısın,
İş seninse üç sıfır daha koymalısın,
İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,
Araban varsa bir sıfır,
Yazlığın varsa bir sıfır daha,
Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi...
Ancak, sağlığın varsa bir koyarsın başına, bütün sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır. Yoksa sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere...'
Bunu söyleyen Türkiye'nin belki de dünyanın sayılı zenginlerden biri .Bunu söyleyen kişiyi bilince daha bir manidar geliyor hepimize eminim.
Bu kıssadan bir hisse gerekse o da  sağlık olmazsa hepsi ,her şey koskoca bir hiç ,yani sıfır .Ne hayat,ne anlamı,ne birileri,ne diğerleri..
Bunu başa koyalım ve yeniden düşünelim arkasına koyabileceğimiz ne var diye.

Sahi neydi eksikliğini duyduğum ve durmadan aradığım şey?

Sır biziz ve cevabı bizde saklı .


Bahar B.

19 Kasım 2021 Cuma

Aşk neydi ?

 

Aşk perdedir ,o perdeyi aralayıp güneşe çıplak gözle bakmaktır ,bir nevi  körlüktür ,gözleri kamaştıran o ışığın esiri olmaktır ,kendini unutmaktır .Yani hiç düşünmeden ateşe atlamaktır , yanmaktır.Sonrasi zümrüdüanka misali küllerinden yeniden doğmaktır.

Ve Aşk sonsuzluktur ...


Aşkın ahı yükseldikce denizlerin suyu kururmuş, o ateşi söndürmek için.İnsanı ateş mi yakar su mu boğar bilinmez.Yok olurmuş bu zıtlığın bittiği yerde ve aşık olduğunu unutup aşkın kendisi olurmuş.


Bahar B.


Sevgi neydi?

 

Aşık Veysel’e sormuşlar: “Sizce aşk nedir?” Aşık Veysel gülümsemiş ve şöyle demiş; ”Seversin, kavuşamazsın, aşk olur…”demis
Ya da" bir tek aşk vardır "derler ,o da "Karsiliksiz "olan.
Bir diğeri de şudur :İki kişiden biri sever ,diğeri sevdiğini zanneder.Yani seven vardır bir de sevilen ve sevilen sevildiği için sever.Mesela çocuklar anne ve babaları sevdiği için onlar da anne babalarını severler.Bu belki bir taklit belki de bir içgüdü ama benim de inandığım bir açıklama.
Evet sevgi doğuştan insanda var olan bir duygudur ama insan nasıl sevmek gerektiğini ,sevginin ne olduğunu yaşayarak ve görerek öğrenir.Yani sevgi  öğrenilmesi gereken bir duygu aslında.Cünkü her şeyin olduğu gibi duyguların da ölçüsü,sınırı ,sınıfı ve kuralı vardır bir bakıma.Nasıl ve ne şekilde seveceğimizi ve bunu nasıl  göstereceğimizi  öğreniriz bizi sevenlerden.Zamanla bu kendi mizacimiza göre şekil alır ya da kimden ne şekilde öğrendiğimize göre değişebilir.Kimisi sever ama söyleyemez kimi söyler ama gösteremez .Bize nasıl ve ne şekilde gösterildiyse ve ögretildiyse öyle gösteririz sevgimizi.Ama çok yüce aynı zamanda yıkıcı bir duygudur.Acı da verebilir bize,mutlu da edebilir.Aslında olumsuz bir tarafı olduğuna inanmak zor çünkü tüm kainatı kuşatan,varlığa anlam katan ve insanı insan yapan ve her canlı için lazım olan  temel bir duygu .Olmazsa olmaz desem yanlış olmaz sanıyorum.
Ama sorun şu ki biz bu duyguyu bir silah olarak mı,bir savunma olarak mı yoksa kutsal bir değer olarak mı görüyoruz.Bu duygu hangisine hizmet ediyor onemli olan bu.Hak ettiği şekilde, varlığın  temel amacı olarak mi ortaya çıkıyor yoksa bir araç olarak mı?
Yani benim birini sevişim, var oluşumun temel ihtiyaci mi yoksa bir çıkara mi hizmet ediyor?İkinci seçenek için sevmek değil de öyleymiş gibi davranmak durumu söz konusu zaten .Ama sonuçta birileri aldatılmış oluyor.
Dedik ya bu duygu fıtratımızda yani programımızda var en saf haliyle .Ama onu bir silah olarak kullanmak da mümkün.
Biri birini sevdi diye diğeri de onu sevmek zorunda değil ama aslında sevmedigimiz şey insanın kendisi değil davranışı ya da düşünceleridir.Yani aslında öze minnet  ve saygı duyarız bilsek de bilmesek de.Çünkü öz hakikattir sevginin kaynağıdır ama çoğu zaman düşünce ve davranış özden önce gelir ve ögredigimiz ve bicimlendirildigimiz haliyle varlığımızin bir parcasi olur.Altta yatan gerçeği unuturuz.Sevmek bunu söylemek kadar kolay bir şey değil.Onun hakkını vermek de adını söylemek kadar sıradan değil.Birini sevmek ona sahip olmak değildir.Ama bu iki şey birbirine karışır bazen . Sevdiğimiz için yaptığımızı söylediğimiz çoğu şey aslında sahip olma ve hükmetme amacı taşır . Kimse sevdiği için birinin canını yakmaz, sevdiğini üzmez, üzemez , kıyamaz çünkü.Bu bir bahanedir farklı duyguları besleyen bir bahanedir sadece.O her gerekçeyi altına sigdirabileceğimiz  alelade bir his değildir .Sevmek özgür bırakmaktır derler ya hani öyledir.Cünkü birini gerçekten seversen ona şekil vermeye çalışmazsın,onu olmadığı biri olmaya zorlamazsın, onu sadece o olduğu için seversin,her şeyiyle kabul edersin.Öyle olunca gün gelir  ne terk edildiğine üzülürsün ne de tek ettiğine .Biz sevdiğimiz için birinin sahibi ya da kölesi değilizdir. O duygunun tek sahibi ve sorumlusu onu taşıyanın kendisidir çünkü.Kim daha çok seviyor diye de bir şey yok.Herkes sever ,az ya da çok önemli olan ne kadar olduğu değil nasıl olduğudur.Nicelik değil nitelik önemli.Bu bir yarış değil ,bu bir kıyas değil ,bu bir ölçü değil sadece olması gerektiği gibi olmali.Saygı duyarak,anlayarak,kabul ederek, hissederek yaşanmalı.O kadar hassas olmalı  ki ne karsimizdaki ona duyduğumuz  sevginin altında ezilmeli ne de eksikliğini hissetmeli.Aslinda en ucuz, en zahmetsiz ve parayla satın alınamayacak ölçüde degerli.Bir insana verilebilecek en değerli eşyalardan çok daha değerli.Maddi karşılığı olan şeylere öyle ya da böyle  sahip olabiliriz belki ama sevgi yoksa ondan yoksun kaldıysak yerini hiçbir şeyin doldurmasi mümkün değildir, bunu hepimiz iyi biliyoruz.Fakirlik bir lokma ekmek bulamamak değildir ,fakirlik bir yudum sevgiye muhtaç olmaktır.Bu yoksa dünyanın en zengin insanı olmak bir anlam ifade etmez.Para ve eşya sadece o eksikliği örten bir perde olacaktır ve o perde aralandıkça gerçeğin aynası boy gösterir karşımızda ve biz o aynaya baktıkça sadece boşluğa sarındıgımızı anlamış oluruz .Bu eksikliğin açtığı yaralar adeta kapanmaz bir yara olarak kalır ve izi hiç silinmez.Bu yoksunluk kimi zaman bizi güvenli bir limana çekerken çoğu zaman o limana demirlenmiş tüm gemileri yakmaya iter.Bunun kazanını ve kaybedini olmasın isteriz ama insan kendi gerçeğine gizlenmiş acımasız bir varlık haline de gelebiliyor ne yazık ki.Ve bu gerçeği görmezden geldikce sevilmemenin acısını hep başkasından çıkararak yaşıyor.Diyebiliriz ki insan bilmediği bir şeyi nasıl göstersin,nasıl anlatsin ,nasıl yaşasın.Sevilmediyse nasıl bilsin sevmeyi ,özünde var ama bilmiyor ki göstermeyi de söylemeyi de.Hiç duymamış ya da görmemiş ki taklit olsun edebilsin.Körelmiş içinde o güzelim his ,pekişmedigi ,karşılık bulmadığı ,kendini aynasında göremediği için .Suçlu kim biz miyiz;anne,babalar..?Sevmeyen mi suçlu sevilmeyen mi, kim?İlk kim unuttu ,kim unutturdu sevmeyi dersek Adem ve Havva ' dan Habil ve Kabil'e uzanır mı bu gerçek dersiniz? İnanin bilmiyorum .Ama bildiğim tek şey sevgi mücadeledir ,sevgi emektir ve o olmadan insan olabilmenin ,hayatı ve hakikati anlamanın mümkün olmadığıdır.

Sevgiyle kalın ...

Bahar B.

16 Kasım 2021 Salı

Kim ne derse desin

 Bırakın kim ne derse desin arkanızdan.Her söze itibar edilmez ki, söyleyene de bakmak gerek.Sizin için yüzünüze veya gıyabınızda  sarf edilen  sözler ancak söyleyenin değeri kadar hayatınızda yer etsin.Haa diyeceksin ki benim için çok değerliydi.Düşündün mü ? Belki de o kadar da değildi,sen verdin o değeri ona hak etmese bile ya da o senin kıymetini bilemedi.O yüzden her konuda ölçülü olmak gerek : sevgide,sabırda, anlayışta,yemede, içmede,evde, işte vs.gerektigi kadar ,yettiği kadar olsun her şey.Bir dilim ekmek de yeter yaşamaya ama biz tikabasa doymak isteriz.Bir dost yeter ama daha çok insan olsun isteriz.Bir evimiz, arabamız olsun yetmez parayı buldukça yedekleriz .Tamah etmeyiz,ölçümüz ihtiyacimiz değildir, birileridir.Hep o birilerine yetişmek için elimizde olanın da kıymetini bilmeyiz.Her şeyimizi bir hiç uğruna sebepsiz yere tüketiriz, kazandığımızı zannederek.Hele de zamanı hiç düşünmeksizin harcarız pisipisine.Hep bir seylere sahip olmak ya da olmadığımız gibi görünmek uğruna ya da şunun bunun olmasını istediği gibi olmakla geçer ömrümüz.Ama bakarız ki o da olmaz, ömür geçmiş nafile, kendimizden bir iz olsun kalmamış geriye.Takdir mi bekliyordun yaptıkların için? Bekleme çünkü yanılırsın.İnsanin kendine vermedigi değeri ve takdiri başkasından beklemesi ve göstermesi de mümkün değil zaten.Ama şu da var ki ,kendime değer verecegim diye ölçüyü kaçırıp kibir içine de düşmemek lazım.Her şey kararında  ve tam merkezinde olmalı diye düşünüyorum.Zor mu ? Evet zor ama olması gereken de bu değil mi ?

Kısacası minimal bir yaşamda mümkün olduğunca esnetilmiş bir tavırla ,geniş bir perspektiften bakabilmek derim.Gerekmedikçe_ ki bence gerekmiyor_ az insan çok huzur.Ne kimseye hesap soracak ne de hesap  verecek bir duruma gelmeyelim.Daha huzurlu,mutlu ve rahat bir hayat için birbirimiz adına en kestirme, en ideal ve adil yol bu gibi gözüküyor.. 


B.B.

13 Kasım 2021 Cumartesi

Öğretmen Olmak

 Öğretmen olmak öğrenciyle  yaren olmaktir, yoldaş olmaktır bir bakıma.Onlarla büyümek,yol almak,gerektiğinde onlar için endişe etmek ,onlarla ümit etmek, hayal kurmak ,hayallerinde yer bulmaktır . Kürsüye geçip hükmetmek değildir;bir cana dokunmak,bağ kurmaktır;sadece anlatmak değil anlamaktır.Ögretmen sadece öğreten değildir,onlara öğrettiği kadar onlardan da çok şey öğrenendir.Bildiğini yaşayan ve yaşatandır. Bin bir renkten bir resim,bin bir sesten bir ritim ,bin bir malzeme ile sanat icra edendir,sanatçıdır o.Yani ögrenci öğretmeninin biricik eseridir.Onun ışığıyla aydınlanan,sevgisiyle beslenen,bilgisiyle meyve veren bir ağaç gibidir.Bilmem ki aksini düşünen var mı? Varsa da öğretmen olduğunu iddia edebilir mi?

Günümüz gençlerini , çocuklarını düşününce bu mesleğin eskiye göre katbekat zor olduğunu da inkar edemeyiz elbet.Bu şartlar altında belli idealleri yitirmiş olabiliyoruz ister istemez.Hayatın maddi ve manevi yükü fazlası ile sırtımızda iken daha fazlasına gücümüz yetmiyor olabilir.Tüm bunlara hak veriyorum.Ama bu mesleğin asırlar geçse de değerini ,önemini hep hatırda tutmak gerek.Eğer devrin olumsuz etkisi  altında kalan bu çocukları görmezden gelir isek sonrasında kendi çocuklarımızı hatta torunlarımızı eğitecek ,öğretecek,sahiplenip sevecek ideal bir öğretmen bulmakta da zorlanacagiz.Ne yapalım,olmuyor deyip bırakalım mı? Annesi babası egitmemis ben mi düzelteyim deyip gerçeği unutalım mı? Gerçek şu ki bugün bu sıralarda olan bu gençler yarın bir hukukçu ,bir doktor ,bir mühendis ,bir işletmeci ,bir ögretmen adayı .Daha da önemlisi anne ve baba adayı.Onlar da bir insan yetistirecek nihayetinde .Anne baba ilk öğretmendir ama belki anne babalarından göremediler , öğrenemediler belki hayat onlara adil olmadı pek çok konuda.Ama iyi bir ögretmen cikiverse karsilarina hatırlarlar unuttukları her şeyi yeniden.Yani bu ülkenin ihtiyacı olan her şey için onlar var  karşımızda.Sadece doğru bir yol göstericiye, güvenilir bir rehbere ihtiyacıları var.Sahip oldukları gücü fark etmeye ihtiyaçları var.Ne olmak istediklerini ve ne olduklarini bilmeye ihtiyaçları var.Birçogu sistem içinde  yolunu, izini kaybetmiş ,umudunu yitirmiş.Coğu zaman çaresiz bir bekleyiş içinde kadere terk edilmiş gibi bekliyorlar.Çabalamayı, mücadeleyi,saygıyı ,sevgiyi ,edebi unutmuşlar.Peki kim hatırlatacak onlara gerçeği ,kim öğretecek ilmin kıymetini,insan olmanın önemini.Biz değer vermezsek ,saygı duymazsak,sevmezsek nasıl öğrenecekler şimdilerde yokluğundan şikayet ettiğimiz bu değerleri.Evet ne yazık ki hepsini çekip kurtaramayiz içine düştüğü karanlıktan.Ama bu mücadeleye hazır olanlar için , yarı yolda kalanlar ve yürümeye çalışanlar için ,bir yol arayanlar için biz de hazır olmalıyız .En azından bu çabaya layık olanlar için "Ben senin için buradayım "diyebilmeliyiz.Ne kaybederiz? Zaman mı dersiniz .Belki bazısi zaman kaybı olacak , bazısı boş bir çaba .Ama yine de elde kalan tek bir tohum bile olsa koca bir tarlaya yetecek mahsul verebilir.O bir dediğin sonra bir diğerine ışık olabilir.Yani biri için bile olsa mücadeleye değer diyorum.Elimizden geleni yapalım,elimizi uzatalım,bilgimizi de ilgimizi de sevgimizi de eksik etmeyelim ki ektigimiz o tohum da ağaç olup binlerce tohum versin bu dünyaya.Bizim aydınlattığımız gibi o da aydınlatsın çehresini ve  çevresini .Sizi hatırlasın, hatırlatsın, ölümsüz kılsın varlığınızı.Ögrettiginizi unutacak belki ama yaşattıklarınız hep baki kalacak onlarda.Diyeceksiniz ki ben kitap dolusu bilgi öğrettim ama o yürek dolusu bir insan olarak çıktı karşıma.İşte bu bizi özel kılan şey, bu mesleği kutsal kılan hakikat.Biz işe gitmeyiz ,okula gideriz.Bizimki iş değil çünkü hayatın kensidir.Dünya bir okul ,hayat dediğin ömür boyu süren eğitimdir.

Bir el tutarsın ,bin el bulursun tutacak 

Bir yol açarsın ,bin yol bulursun gidecek 

Zor olsa da öğretmenlik budur.Her şeye rağmen bu gerçeği her daim hatırlamak ümidiyle..


B.B


12 Kasım 2021 Cuma

İyiliğe Gönüllü

 

İyisiniz diyorlar ya hani size hatta saf ,çok saf ve temiz.Mecburdunuz ve gönüllüydünüz böyle olmaya, böyle kalmaya ,böyle anılmaya.Bu da size öğretilen ve ezelden biçilmiş bir rol.Bu düzenin içinde" her şeye rağmen" diyebilmek umudu en büyük lütuftu çünkü.Kimine göre acizlik,kimine göre zaaf;kimine hoş,kimine boş.Sizin bir şikayetiniz yok,hiç olmadı , olamazdı çünkü başka türlüsünü beceremediniz.Denediniz belki, olmadı ,yakışmadı da.İyi ki de olmadı,oldurulmadı.Kim ne derse desin,ne düşünürse düşünsün ,böyle mutluydunuz.İnsanlığın değer kaybettiği kötülüğün,bencilliğin , riyanın prim yaptığı bu düzende- tüm pisliğine rağmen -saf ve temiz kalmayı başarabilmek en büyük direnişti.Egosu koltuğundan büyük olanlardan öğrendiniz tevazunun kerametini.Sevmeyi bilmeyenden öğrendiniz sevgisiz bir dünyanın vehametini ve nasıl bir nesil inşa ettiğini.O yüzden sevdiniz , inadına sevdiniz.Gururu ve kibri bir kenara itip af dilemeyi ve affetmeyi öğrendiniz. Kimse utanmadı ama siz utandınız. Gördükçe kalplerin karanlığını,insanın insana ettiği zulmü,cefayı insanlığınızdan utandınız.Ama iyi olduğunuz için utanması gereken siz değilsiniz. Görünmez olduğunu düşünüp maske altından rol kesenler utanmalı,aklıyla övünüp vicdanını susturanlar utanmali.Saf oluşunuz aptal olduğunuz anlamına gelmiyor.Sınırlarınızın geniş olması aklınızın kıt olmasından değil, hoşgörünüzün çok olmasından.Bu demek değil ki bir hududunuz yok.Haddiniz edebiniz,edebiniz haddinizi bilmenizdendir.Bundandır ki siz hakk'a,siz sevgiye,siz iyiliğe gönüllüsünüz.


  Bahar B .


11 Kasım 2021 Perşembe

OKU KENDİNİ !!

 Kendimize dönmek için burdayız,başkasına dönüşmek için değil.

Özgün olduğumuzu hatırlamak için buradayız,taklid etmek için değil.

Ruhu özgür bırakmak için burdayız bağımlı ve korkak olabilmek için değil.

Düşlemek için burdayız kabus kurmak için değil.

İnsan olabilmek için burdayız ,insanlıktan uzaklaşmak için değil.

Sevmek için burdayız savaşmak için değil.

Tek savaşımız var oda kendimizle kazanacağımız tek şey var oda KENDİMİZ..

Buraya hem haddimizi hem kendimizi bilmek için geldik 

Mikroskoba bak KENDİNİ BİL ,teleskoba bak HADDİNİ BİL.

KENDİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR RABBİNİ BİLEN HADDİNİ BİLİR!!

OKU KENDİNİ OKU !!


Alıntı ..

9 Kasım 2021 Salı

DÜŞÜNCE GÜCÜYLE TEDAVİ-Louise Hay


▪️DÜŞÜNCELERİMİZİN BAZI TEMEL NOKTALARI

Her birimiz tüm yaşam deneyimlerimizden yüzde yüz sorumluyuz. Aklımızda oluşan her düşünce geleceğimizi yaratmaktadır ve güç merkezi, daima yaşadığımız anın içindedir. Herkes kendinden nefret ve suçluluk duygusu yüzünden acı çeker. Herkes için en büyük mutsuzluk, “yeterince iyi değilim” diye düşünmektir. Bu sadece bir düşüncedir ve düşünce değiştirilebilir. Dargınlık, güceniklik, olumsuz eleştiri ve suçluluk en zarar verici düşünce kalıplarıdır. Kırılma, gücenme, darılma duygularımızın üstesinden gelebilmek, kanseri bile yok edici bir düşünce gücüdür.

Kendimizi gerçekten sevdiğimiz zaman, hayatımız her yönüyle düzene girer. Geçmişimizden kurtulmalı ve herkesi bağışlamalıyız. Kendimizi sevmeyi öğrenmeye istekli olmalıyız. Olumlu değişimlerin anahtarı, şimdi ve burada kendimizi onaylamak ve kabul etmektir.

Bedenimizde “hastalık” denen şeyin yaratıcısı biziz.

“Bilgeliğin ve bilginin kapıları daima açıktır.”


▪️YAŞAM GERÇEKTEN ÇOK BASİT. NE EKERSEK, ONU BİÇİYORUZ

Kendi hakkımızda düşündüklerimiz, kendi gerçeklerimiz oluyor. İçinde bulunduğumuz olayları yaratıyor, sonra da bunlardan duyduğumuz sıkıntı, üzüntü, ve düşkırıklığı için bir başkasını suçluyoruz; böyle yapmakla gücümüzü de başkasına kaptırmış oluyoruz. Hiçbir kişi, hiçbir şey, hiçbir koşul bizim üzerimizde bir güce sahip değil, çünkü aklımızla düşünce oluşturan yanlızca “biz”iz. Deneyimlerimizi, gerçekliğimizi ve bunda yer alan tüm kişileri yaratan bizi. Düşüncelerimizde barış, uyum, denge yarattığımızda bunları kendi yaşamımızda da bulacağız. Aşağıdaki cümlelerden hangisi size doğru geliyor?

“İnsanlar hep beni kullanıyor, zarar veriyor”

“İnsanlar hep yardımcı oluyor”

Bu iki düşünce ve inanç yaşamımızda çok farklı deneyimler yaratacaktır. Kendimiz ve hayat hakkındaki inançlarımız, bizim gerçeğimizi oluşturur.


▪️EVREN, SEÇTİĞİMİZ HER DÜŞÜNCE VE İNANÇTA BİZİ TÜMÜYLE DESTEKLER

Bunu bir başka şekilde söylemek gerekirse bilinçaltımız inanmayı seçtiğimiz herşeyi kabul eder. Yani kendim ve hayat hakkındaki inançlarım ve düşündüklerim, yaşamımın gerçeği olur. Ve düşünebileceğimiz şeyler konusunda sınırsız seçimimiz var. Bunu bildiğimizde “insanlar hep beni kullanıyor” yerine “insanlar hep bana yardımcı olmaya çalışıyor”u seçmek daha mantıklı değil mi?


▪️EVRENSEL GÜÇ BİZİ ASLA YARGILAMAZ VE ELEŞTİRMEZ

Evrensel güç, bizi kendi değerlerimize göre kabul eder. Ve inançlarımızı ayna gibi yaşamımıza yansıtır. Eğer “hayat yalnızlıktır ve kimsenin beni seveceğine inanmıyorum”u seçiyorsam, hayatımda da bunu bulacağım.

Ama, bu inancı kafamdan atmak ister de, “Sevgi her yerde. Ben seven ve sevilen bir kişiyim” gibi olumlu bir düşünceyi benimser ve bunu kendime sürekli tekrarlarsam, bu da benim yeni gerçeğim olacaktır. Yani hayatıma sevecen insanlar girmeye başlayacak, yaşamımda zaten varolan insanlar bana karşı daha sevecen olmaya başlayacak ve kendimin de sevgimi kolaylıkla başkalarına ifade edebileceğimi göreceğim.


▪️ÇOĞUMUZUN KİM OLDUĞUMUZ KONUSUNDA SAÇMA DÜŞÜNCELERİ VE HAYATIN NASIL YAŞANMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDA ÇOK, ÇOK KATI KURALLARI VAR

Bunu kendimizi suçlamak için söylemiyorum. Çünkü şu anda yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Eğer daha iyisini bilseydik, daha çok şeylerin farkında ve anlayışında olsaydık, başka türlü davranırdık. Lütfen sakın sakın, şu anda bulunduğunuz nokta konusunda kendinizi küçümsemeyin. Bu yazıyı veya kitabını okuyor olmanız bile hayatınızda olumlu değişimler yapmaya hazır olduğunuzu gösteriyor. Bunun için kendinizi takdir edin.


▪️ÇOK KÜÇÜK YAŞLARDAYKEN, KENDİMİZ VE YAŞAM HAKKINDA NELER HİSSEDECEĞİMİZİ ÇEVREMİZDEKİ YETİŞKİNLERİN TEPKİLERİNDEN ÖĞRENİRİZ

Kendimiz ve yaşamımız hakkında ne düşünmemiz gerektiğini böyle öğreniyoruz. Eğer mutsuz, korku, suçluluk ya da öfke dolu insanların içinde yetişmişseniz, kendiniz ve hayat hakkındaki görüşleriniz de olumsuz düşüncelerle dolu olacaktır.

“Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum” “bu, benim hatam” “Eğer bir şeye kızarsam, ben kötü bir insanım” İşte bu tür inançlar, düşkırıklığı dolu bir hayat yaratır.


▪️BÜYÜDÜĞÜMÜZDE, ÇOCUKLUĞUMUZDAKİ YAŞAMIMIZIN DUYGUSAL ORTAMINI YENİDEN YARATMA EĞİLİMİ GÖSTERİRİZ

Bu iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değil, sadece içimizde “yuva” olarak bildiğimiz şeydir. Bunun yanısıra kişisel ilişkilerimizde, annemiz veya babamızla kurmuş olduğumuz ilişkileri ya da onların kendi aralarındaki ilişkileri yeniden yaratma eğilimi gösteririz. Tıpkı annenize veya babanıza benzeyen sevgililerinizi ya da patronlarınızı düşünün. Anne, babamızın bize gösterdiği davranışları kendimize de gösteriyoruz. Kendimizi aynı şekilde suçluyor ve cezalandırıyoruz. Kendi söylediklerimizi dinlediğimizde, hemen hemen aynı kelimeleri kullandığımızı görebilirsiniz.

Kendimizi sevmeyi ve desteklemeyi de aynı şekilde yapıyoruz, tabii eğer çocukluğumuzda sevilmiş ve desteklenmişsek. “Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorsun” “hep senin hatan” Bunları ne kadar sıklıkla kendinize söylüyorsunuz?. “Harikasın” “Seni Seviyorum”  ya bunları ne kadar sık söylüyorsunuz?


▪️AMA TÜM BUNLAR İÇİN, ANNE BABALARIMIZI SUÇLAMAYALIM

Hepimiz kurbanların kurbanıyız. Onlar kendilerinin bilmediği şeyi bize nasıl öğretebilirlerdi ki? Anneniz kendini sevmeyi bilmiyorsa, babanız kendini sevmeyi bilmiyorsa, onların size kendinizi sevmeyi öğretmesi de imkansız olacaktır. Onlar da çocukluklarında kendilerine öğretilen şeylere dayanarak, yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Eğer anne ve babanızı anlamak istiyorsanız, onları kendi çocukluklarıyla ilgili konuşturmaya çalışın. Eğer anlayışla dinleyebiliyorsanız, onların korkularının ve katı kurallarının nereden geldiğini anlama olanağını bulacaksınız. Size bütün bu “kötülükleri” yapan anne babanızın da sizin kadar korku dolu olduklarını göreceksiniz.


▪️ANNE BABAMIZI BİZİM SEÇTİĞİMİZE İNANIYORUM

Her birimiz bu gezegende zaman ve mekandaki belirli bir noktada yeniden bedenlenmeye karar veriyoruz. Manevi evrim yolunda gelişmemize yardımcı olacak belirli bir dersi öğrenmek için buraya gelmeyi seçtik. Cinsiyetimizi, rengimizi, ırkımızı, ülkemizi kendimiz seçiyoruz ve bu yaşamda üstünde çalışmak istediğimiz kalıpları bize yansıtabilecek en uygun anne babayı da biz belirliyoruz. Ama büyüdüğümüzde, işaret parmağımızı onlara yönelterek suçluyoruz: “benim böyle olmamın nedeni sizsiniz”. Aslında onları seçen biziz, çünkü aşmamız gereken engeller için onlar mükemmel bir seçimdi.

İnanç sistemimizi çok küçük yaşlarda ediniyoruz ve yaşamımızı bu inanç sistemlerine uygun deneyimleri yaratarak sürdürüyoruz. Hayatınıza şöyle bir dönüp bakın. Ne kadar sık aynı deneyimi yaşadığınıza dikkat edin. Bu deneyimleri tekrar ve tekrar yarattınız, çünkü bunlar size, kendiniz hakkında inandığınız şeylere aynalık ediyordu. Aynı sorunla ne kadar uzun süre yaşadığımız, sorunun ne kadar önemli olduğu ya da yaşamımıza yönelik ne kadar tehlike taşıdığı hiç önemli değil.


GÜÇ NOKTASI DAİMA ŞİMDİ Kİ ANDADIR

Hayatınızın bu anına kadar yaşadığınız tüm deneyimler, geçmişinize dayanan düşünce ve inançlarınızın ürünüdür. Her deneyim, dün, geçen hafta, geçen ay, geçen yıl, 10-20  ya da daha fazla yıllar önce (yaşınıza göre) oluşturduğunuz düşünceler ve kullandığınız sözcüklerle yaratıldı. Ama bunlarda geçmişte kaldı. Yaşandı ve bitti.  Şimdi önemli olan, bu andan itibaren neyi düşünmeyi, neye inanmayı ve neyi söylemeyi seçtiğiniz. Çünkü bu düşünceler ve sözcükler, geleceğinizi yaratacak. Güç noktanız, şimdiki anda ve yarınınıza, gelecek haftanıza, gelecek ayınıza, gelecek yılınıza vs. şekil veriyor. Şu anda ne düşündüğünüze dikkat edin. Olumlu mu, olumsuz mu? Bu düşüncenizin yarınınızı biçimlendirmesini istiyor musunuz? Dikkat edin ve farkında olun.


▪️HER ŞEYİN MALZEMESİ DÜŞÜNCEDİR, VE DÜŞÜNCELERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ

Sorunumuz ne olursa olsun, yaşadıklarımız, iç dünyamızın dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Kendinden nefret etmek bile, kendiniz hakkındaki nefret dolu düşüncelerin ürünü. “Ben kötü bir insanım” diyen bir düşünceniz var. Bu düşünce bir duygu yaratıyor ve siz bu duyguya kendinizi kaptırıyorsunuz. Oysa öyle bir düşünceniz olmasaydı, böyle bir duygunuz da olmayacaktı. Düşünceler ise değiştirilebilir. Düşüncenizi değiştirin, duygularınız da ortadan kaybolacaktır.

Tüm bunları size inançlarımızın nerden geldiğini göstermek için anlattım. Bu bilgileri lütfen, acımızın içine gömülmek için mazaret olarak kullanmayalım. Geçmişin üzerimizde gücü yok. Olumsuz bir düşünce kalıbını ne kadar uzun sürdürmüş olmamızın önemi yok. Güç noktası şimdiki anda. Farkına varmak için ne harikulade bir şey. Şu andan itibaren özgür olmayı seçebilirsiniz!


▪️İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN, DÜŞÜNCELERİMİZİ BİZ SEÇİYORUZ

Aynı düşünceleri bir alışkanlık olarak o kadar tekrar tekrar düşünüyor olabiliriz ki, bu bize düşüncelerimizi kendimiz seçmiyoruz izlenimi verebilir. Ama ilk seçimi biz yaptık. Bazı düşünceleri düşünmeyi reddedebiliriz. Ne kadar sıklıkla kendiniz hakkında olumlu birşey düşünmeyi kabul etmediniz? Pekala, aynı şekilde kendinizle ilgili olumsuz düşünceleri de reddedebilirsiniz. Bu konudaki çalışmalarım esnasında çalıştığım herkes az ya da çok kendinden nefret ve suçluluk duygularıyla boğuşuyor. Bu iki olumsuz duygu ne kadar fazlaysa, hayatımız da o kadar mutsuz oluyor. Bu iki duygu azaldıkça da yaşamımız her boyutuyla daha iyiye doğru gidiyor.


▪️HEMEN HERKESİN ÇEKİRDEK İNANCI: “YETERİNCE İYİ DEĞİLİM”

“Yeterince iyi değilim” inancının yanısıra “Yeterince çaba gösteremiyorum” ya da “Layık değilim” inançları da var. Bunları söyleyenlerden misiniz? Yeterli olmadığınızı düşünüyor ya da hissediyor musunuz? Ama kime göre? Kimin standartlarına göre? Eğer bu inancınız güçlüyse, o zaman nasıl sevgi dolu, mutlu, başarılı, sağlıklı bir hayat yaratabilirsiniz? Bu güçlü bilinçaltı inancınız, yaşamınıza sürekli çelişkiler getirecek, bir yerlerde aksamalar olacak, bir şeyler sürekli yanlış gidecek.


▪️KIRGINLIK, YARGILAMA, SUÇLULUK VE KORKU HERŞEYDEN ÇOK SORUN YARATIR

Bu dört duygu hem bedenimiz, hem de yaşamımızdaki temel sorunların kaynağı oluyor. Bu duygular, yaşam deneyimlerimizin sorumluluğunu almak yerine, başkalarını suçlamaktan kaynaklanıyor. Evet, yaşamımızdaki her şeyden yüzde yüz sorumlu olursak, suçlayacak kimse kalmayacak değil mi? “Dışarıda” olan herşey, iç düşüncemizin aynası. Diğer insanların kötü davranışlarına göz yummuyorum, ama bize böyle davranacak olan kişileri bize çeken şey, KENDİ inançlarımız.

Eğer kendinize şunları söylüyorsanız: “Herkes bana şöyle şöyle davranıyor, beni yargılıyor, asla benim için bir şey yapmıyor, beni paspas gibi kullanıyor, sömürüyor…” o zaman bu sizin DÜŞÜNCE KALIBINIZ.

İçinizdeki bazı düşünceler, bu tür davranışları gösteren kişileri yaşamınıza çekiyor. Bu tür düşüncenizi değiştirdiğiniz zaman, o tür kişiler de başka kapıya gideceklerdir. Artık o insanları hayatınıza çekmeyeceksiniz. Bu dört olumsuz duygu, fiziksel boyutta da ortaya çıkıyor. Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak romatizmanın kaynağı. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik kellik, ülser hatta ayak ağrılarına neden oluyor. Kırgınlık (gücenme, darılma) duygusundan bağışlama yoluyla kurtulmak kanseri bile yeniyor. Bu size basit gibi gelebilir ama işe yaradığına tanık oldum, bunu yaşadım.


▪️GEÇMİŞE KARŞI TUTUMUMUZU DEĞİŞTİREBİLİRİZ

Geçmiş yaşanmış ve bitmiş. Bunu değiştiremeyiz. Ama geçmiş hakkındaki düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Bizi geçmişte biri incitti diye, şimdiki anda KENDİMİZİ CEZALANDIRMAK ne saçma. Çok derin kırgınlıkları olan insanlara hep şunu söylerim: “lütfen, bu kırgınlıkları daha da derinleştirmeden çözmeye başlayın. Bir cerrahın bıçağı altında ya da ölüm yatağında olduğunuz ana kadar beklemeyin, o zaman bir de yaşadığınız panikle başa çıkmak zorunda kalacaksınız”

Panik içinde olduğumuz anlarda, düşüncelerimizi kendimizi iyileştirme konusunda yoğunlaştırmamız çok zordur. Önce korkularımızı yenmek için zaman harcamak zorundayız. Eğer her şeyin umutsuz, bizim de kurban olduğumuz inancını seçersek, Evren bu inancımıza “Evet” der. Bu saçma, geri, olumsuz düşünce ve inançları bırakmamız hayati önem taşıyor.


▪️GEÇMİŞİ BIRAKMAK İÇİN, AFFETMEYE HAZIR OLMALIYIZ

Geçmişi bırakmak, kendimiz dahil herkesi affetmeyi seçmek zorundayız. Nasıl affedeceğimizi bilmeyebiliriz, affetmek istemeyebiliriz; ama affetmeye istekliyim demek bile, iyileşme sürecini başlatır. Kendi iyiliğimiz için geçmişi bırakmak ve herkesi affetmek mutlaka gerekli.

“İstediğim gibi biri olmadığım için seni affediyorum. Seni affediyor ve özgür bırakıyorum”. Bu olumlu düşünce bizi özgür kılar.


▪️TÜM HASTALIKLAR AFFETMEME DURUMUNDAN KAYNAKLANIR

Hastalandığımız zaman, yüreğimizi gözden geçirelim. Acaba kimi affetmeye ihtiyacımız var?

Course in Miracles şöyle der: “Tüm hastalıklar affetmeme durumundan kaynaklanır. Ne zaman hasta oluyorsak, affetmemiz gereken kişinin kim olduğunu düşünmeliyiz”

Bu düşünceye şunu da eklemek istiyorum: Affetmekte en çok zorlandığımız kişi, BIRAKMAYA EN ÇOK GEREKSİNİM DUYDUĞUMUZ KİŞİDİR. Affetmek, bırakmak, vazgeçmek demek, göz yummak demek değil, tümüyle bırakmak demek. NASIL affedeceğimizi bilmek zorunda değiliz. Yapacağımız tek şey affetmeye İSTEKLİ OLMAK. Evren nasılların üstesinden gelir.

Kendi acımızı çok iyi anlayabiliyoruz. Çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği şey, en çok affetmeye gereksinme duyduğumuz ONLARIN da acı çekmiş olmaları. Şunu anlamalıyız ki, onlar da o an içindeki anlayış, farkındalık ve bilgi kapasitelerine göre yapabildiklerinin en iyisini yapıyorlardı. İnsanlar soruları ile bana geldiklerinde yalnızca tek şey üzerinde çalışırm, KENDİNİ SEVMEK.

Kendimizi OLDUĞUMUZ GİBİ ONAYLADIĞIMIZ, sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz zaman, her şey yoluna giriyor. Küçük mucizeler her yerde görülüyor. Sağlığımız düzeliyor, daha çok kazanıyoruz, ilişkilerimiz daha doyumlu hale geliyor, kendimizi çok yaratıcı biçimlerde ifade etmeye başlıyoruz. Tüm bunlar çabalamadan, kendiliğinden oluyor. Kendini sevmek ve onaylamak, güven ortamı yaratmak, kendine güvenmek, layık olduğunu düşünmek ve kabul etmek kafamızın içinde bir düzen yaratır. Bu da yaşamımızda daha sevecen ilişkiler, yeni bir iş, yaşayacağımız yeni ve daha güzel bir yer sağlar, hatta kilolarınızı bile dengeler.

Kendilerini ve bedenlerini seven insanlar, ne kendilerini, ne de başklarını kötüye kullanırlar. Kendini onaylama ve kabul etme, hayatımızın her boyutunda olumlu değişimlerin olması için temel anahtarlardır. Kendini sevmek, hiçbir şey için kendimizi eleştirmemekle başlar. Olumsuz eleştiri bizi tam da değiştirmek istediğimiz davranış kalıbının içine hapseder. Kendimize gösterdiğimiz anlayış ve şefkat bu kısır döngüden çıkmamızı sağlar. Unutmayın, yıllardır kendinizi eleştiriyor ve bir işe yaramadığını görüyorsunuz. Bir de kendinizi onaylamayı deneyin. Görün bakalım neler olacak.


▪️HER GÜN ÇALIŞABİLECEĞİNİZ BİR OLUMLAMA KALIBI

Hayatın sonsuzluğunda, bulunduğum noktada herşey mükemmel, bütün ve tam.

Her günün her anında, benden daha büyük bir gücün içimden akıp geçtiğine inanıyorum. Bu evrende yanlızca bir aklın olduğunu bilerek ondaki bilgeliğe kendimi açıyorum. Tüm çözümler, tüm yanıtlar, tüm iyileşmeler, her türlü yaratıcılık ondan geliyor.

Bilmem gereken her şeyin bana açıklanacağının, ihtiyacım olan her şeyin doğru zaman, mekan ve sırayla geleceğinin bilincinde olarak, bu güce ve akla güveniyorum. Dünyamda her şey iyi ve güzel.

NOT: Sabah ilk uyanma anlarınızda ve gece yatarken son yaptığınız bu çalışma olmalıdır.

Olumlamayı hafif ama kulaklarınızın da duyabileceği şekilde okunması gereklidir.


DÜŞÜNCE GÜCÜYLE TEDAVİ

Louise Hay

Diana Cooper’in “Spiritüel Yasalar” kitabından...



1.) YUKARIDA NASILSA, AŞAĞIDA DA ÖYLEDİR

Kendinize ya da Yaradan’ın yarattığı diğer varlıklara şefkatle yaklaştığınızda, evren size sevgi duyar. Karşınızda coşku dolu biri olduğunda motive olur, harekete geçmeye hazır hale gelirsiniz. Evren’in enerjisi de benzer bir yaklaşım sergiler. Tutkunuzu destekleyecektir. Birileri size inanıyorsa, o inancı boşa çıkarmamaya çabalarsınız. Yaradan’a inandığımızda, inancımıza karşılık verecektir. Yaradan da bizim gibi cömertliğin karşılığını mutlaka verir. İnsanın kalbine dokunan şeyler Yaradan’ın da kalbine dokunur.


2.) İÇERİDE NASILSA, DIŞARIDA DA ÖYLEDİR

Dünya bir eğitim alanıdır. Burada derslerimiz bize sunulurken, dış dünyamız iç dünyamızın kusursuz bir yansıması olarak şekillenir. İçten içe öfkeliyseniz, öfkenizi kendinizin bile farkına varamayacağı kadar derine gömmüş olsanız bile, hayatınızda öfkeli insanlar olacaktır. Onların işlevi reddettiğiniz öfkenizi size yansıtmaktır.

Kendini güvende, sevgi dolu, koruma altında ve mutlu hisseden bir kişinin etrafını onu seven insanlar çevreleyerek, onun güvende, koruma altında ve mutlu bir yaşam sürmesini sağlarlar. Siz bu özelliklere ne kadar sahipseniz, hayatınıza giren insanlar da o kadar yaratıcı, cömert kalpli, dürüst ya da alçakgönüllü olacaktır.

Evren size inandığınız şeyi getirmek için kendini yeniden düzenler.


3.) İSTEK YASASI

Spiritüel yasalara göre yardım istiyorsanız bunu belirtmeniz gerekir. Yardım istemeye hazır olduğunuzda, yardım almaya da hazır olursunuz. Durumun içinde barındırdığı bilgeliği kabullenmeye hazır olursunuz. Böylece yüksek güçler size yardımcı olmak üzere harekete geçebilirler.

Spiritüel yolda kararlılıkla ilerleyen bir insan, cevaplar almak üzere kendi içine yönelir. Daha fazla bilgi edinmeye hazır olduğunuzda, size o bilgiyi verecek bir öğretmen hayatınıza girecektir. Bu öğretmen bir kitap, bir insan ya da bir televizyon programı olarak karşınıza çıkabilir. Sorunuzu açık ve kesin bir biçimde ifade etmeye hazır olduğunuzda, cevabı öğrenmeye de hazır hale gelirsiniz. Evren size yardım etmeyi bekliyor. Tek yapmanız gereken yardım istemektir.


4.) ÇEKİM YASASI

İçinizdeki hisler dış dünyadaki karşılıklarının size doğru çekilmelerine yol açar. Dış dünyada bir şeyler istediğiniz gibi gitmiyorsa, içinize yönelip kendiniz hakkındaki hislerinizi değiştirin. Böylece farklı insanları ve tecrübeleri hayatınıza çekebilirsiniz.

Örneğin sadık bir hayat arkadaşı bulmak istiyorsanız, kendinizi ne kadar sadakatle sevdiğinizi gözden geçirin. Kendinizi gerçekten sadakatle sevdiğiniz anda, dış dünyada sizi sadakatle sevecek birini hayatınıza çekmenize olanak verecek şekilde değişecektir.

Olumlu, aydınlık enerjiler yayın ve bir mucizenin hayatınıza girmesini bekleyin. Siz bir mıknatıssınız: Size benzeyen şeyleri kendinize çekersiniz.


5.) DİRENÇ YASASI

Direndiğiniz şeye dönüşürsünüz. Direndiğiniz her neyse, sizin onunla mücadele ederken harcadığınız enerjiyi kullanarak hayatınızda kalmayı sürdürür.

Bir düşünceyi ya da ifadeyi yeterli sıklıkta tekrar ederseniz, o sizin bilinçaltınıza işleyecektir. Bilinçaltınıza “sağlıklıyım” komutunu göndermek sağlığı hayatınıza çekecektir. “Kendime uygun bir eşi hakkediyorum” diye düşünmek o kişiyi size yaklaştırır.

Direnmeyi bırakın. Hayattan ne istediğinize karar verin ve olumlu gelişmeleri kendinize çekmek üzere Evren’e çekici, coşkulu, hevesli enerjiler göndermeye başlayın.


6.) YANSIMA YASASI

Hayatınızdaki tüm insanlar ve durumlar bir özelliğinize ayna tutmaktadır. Her şey yansımadan ibarettir.

Su elementi duygularınızı ya da ruh halinizi yansıtır. Bastırdığınız duygularınız varsa, damlayan musluklar ve su akıtan radyatörlerle karşılaşabilirsiniz. Arabanızın frenlerinin bozulması yaptığınız bir şeye son vermeniz konusunda bir uyarı olabilir. Farlarınız bozuk. Hayatta hangi yöne gittiğinizi görebiliyor musunuz?

Yaşamınıza giren her ne olursa olsun, aynaya bakıp size ne öğretmeyi amaçladığını görün. Asla size yansıttığı bir şey yüzünden başka birini değiştirmeye çabalamayın. Kendi içinize yönelip kendinizi değiştirin.


7.) YANSITMA YASASI

Dünyada, kendi özelliklerimiz bize geri yansıtılır. “Sen” ya da “o” kelimelerini her söylediğinizde, kendi özelliklerinizi başka birine yansıtırsınız. “Sen tuhafsın” dediğinizde, bilincinde olmadan karşınızdaki insanda kendi tuhaflığınızı görürsünüz. “O aptal” dediğinizde, kendi aptallığınızı o kişiye yansıtırsınız. Ya da kendi muhteşemliğinizi karşınızdaki kişide gördüğünüz için “Sen muhteşemsin” diyebilirsiniz.

Hiç kimsenin ne hissettiğini ya da nasıl olduğunu bilmiyorsunuz. Başka birinde gördüğünüz her şey içinizdeki bir özelliğinizin yansımasıdır.


8.) BAĞLILIK YASASI

Hayatta istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz fakat kendinize verdiğiniz değer ya da mutluluğunuz ona sahip olmaya bağlıysa, ona bağlısınız demektir

Bir üstat bağımsızdır. Statülerden, maddiyattan ya da duygusal ihtiyaçlardan bağımsızdır. Özgür ve son derece güçlüdür.

Birini sevebilmek için onun belirli bir biçimde davranmasına gereksinim duyuyorsanız, hissettiğiniz şey sevgi değildir. Bu bağlılıktır. Kişileri oldukları gibi kabul ettiğimizde muhteşem yönlerini bizimle paylaşırlar. Bu sevgidir.

Özgür olmayı diliyorsanız, herkesle ve her şeyle aranızdaki bağlardan sıyrılın. Bu aydınlanmanın önkoşullarından biridir.


YARATILIŞIN YASALARI

9.) DİKKAT YASASI

Dikkatinizi verdiğiniz her şey gerçekleşir. Bilgeler her zaman “inanmak görmektir” der. Kendi gerçekliğimizi kendimiz yaratırız. Dikkatinizi bir endişe ya da korku üzerinde yoğunlaştırırsanız, onu harekete geçirerek gerçeğe dönüşmesine yol açarsınız. Olumlu düşünceler olumsuz düşüncelerden daha etkilidir.

Olumlu durumlara odaklanın. Düşünceleriniz ve konuşmalarınızda olumlu durumlara yönelin. Niyetiniz karşısında olumlu bir yaklaşım benimserseniz hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Dikkatinizi istediğiniz şeye odaklarsanız, onu elde edersiniz.


10.) AKIŞ YASASI

Bir nehir akarken arada hiçbir boşluk kalmaz. Akışı engellenirse sonunda taşar. Su duyguları temsil eder. Duygular engellendiğinde durgunlaşarak ilişkilerin tıkanmasına ve yapmacık bir hal almasına yol açar. Bu yüzden duygularınızın akışına dikkat edin.

Akış Yasası hayatın her alanını yönetmektedir. Yaratıcı enerjiniz akıyor mu, yoksa baskı altında mı? Ağzına kadar dolu olan bir dolaba, yeni eşyalar koymak imkansızdır. Artık yaşamınızda ihtiyaç duymadığınız inançları ve anıları serbest bıraktığınızda, yenilerinin yaşamınıza girmesi için kapıları açmış olursunuz.

Akışa ayak uydurursanız, kaynağa ulaşırsınız.


11.) BEREKET YASASI

Sevgi, keyif, mutluluk, zenginlik, başarı, canlılık, neşe, cömertlik ve yaşamın tüm güzel yönleriyle akmak berekettir. Bereketin akışı size doğru yönelmiş olmasına rağmen, düşünceleriniz, inançlarınız, anılarınız ve kendinize biçtiğiniz değer, onu kabul etmenize engel olur.


Dünyadaki akıllı ebeveynler, size istediğiniz şeyi hazır olduğunuzu düşündükleri zaman verirler. Aynı şey Yaradan katında da geçerlidir. İstediğiniz berekete ulaşmak için ne kadar yaygara kopartırsanız kopartın, onu kabul etmeye hazır olduğunuzu kanıtlayana dek Evren onu size getirmeyecektir.

Bereket, doğuştan kazandığınız bir haktır. Onu kabul etmeye açık olun.


12.) NETLIK YASASI

Net bir karar verdiğiniz anda başınızın üzerinde bir ışık yanar. Evren’deki Yüce Güçler bu ışığı görerek hayalinizi gerçekleştirmeniz için sizi desteklemeye başlarlar.

Doğruluk, dürüstlük, içtenlik ve tutarlılık, netliğin özellikleridir. Diğer insanlar bu özelliklerin varlığını sezip, size güvendikleri için güzel tutumlar sergilerler. Net düşünceler ve niyetler Evren’den istediğiniz şeyleri hayatınıza çekmenizi sağlar. Asla unutmayın. Siz bir üstatsınız. İhtiyaç duyduğunuz şeyleri sipariş etmek ve siparişin size ulaşacağını ummak hakkınızdır.


13.) NIYET YASASI

Niyetler, istekler, dilekler ve umutlardan çok daha etkilidir. Niyetleriniz asil ve onurlu olduğunda, planınız gerçekleşmese bile ideallerinizin saflığı için ödüllendirilirsiniz.

Bir projenin ya da fikrin doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyen şey niyetimizdir. Niyetinizin egonuzdan değil, herkes için en iyisini istemenizden kaynaklandığından emin olun. Evrensel enerji niyetinizi destekler. Tezahürün temeli budur.


14.) REFAH YASASI

En yüksek spiritüel değerlerden biri zengin olmak ve bu zenginliği akıllıca ve sevgiyle kullanmaktır. Yoksulluk bilincinin altında büyük bir korku yatar. Para yüzünden endişelenmek spiritüel bir davranış değildir. Açgözlülük, finansal hazımsızlıktır. Bir açık büfeye davet edildiğinizde tabağınızı karnınızı doyurmaya yetecek miktardan çok daha fazla yemekle doldurmaktan bir farkı yoktur. Sizi hasta eder ve bir şekilde enerjinizi tüketir.

Yüce gönüllü, açık fikirli ve cömert insanlar her zaman kanaatkar ve mutludurlar. Refahtan öğrenmemiz gereken ders, zenginliği bilgelikle kullanabilmektir. Refah içindeymişsiniz gibi düşünür, konuşur ve davranırsanız Evren’i size daha fazlasını göndermesi için teşvik edersiniz.


15.) TEZAHÜR YASASI

Tezahür ettirme becerisi yüce bir güçtür ve bunu başarmak ancak herkesin iyiliğini gözetmekle mümkündür. Tezahür Yasası’nı harekete geçirmek için atılması gereken adımların sıralaması şöyledir:

-Sakin olun ve dinleyin.

-Ne istediğiniz konusunda son derece net olun.

-Rahatlayıp istediğiniz şeyin size ulaştığını imgeleyin.

-Titreşiminizi tezahür etmesini istediğiniz şeyle uyumlu hale getirin.

-Onun size doğru yola çıktığına yönelik mutlak bir inanç besleyin.

-Hayalinizden vazgeçmeyin ve tezahür etmesi için “Om” deyin. “Om” arındıran, yatıştıran ve tezahür ettiren bir sestir. Bunu yapmanız hayalinizin tezahür etmesini hızlandıracaktır.

-Gerekli durumlarda harekete geçin.


16.) BAŞARI YASASI

Spiritüel bakış açısıyla başarı, kendimize inanmak, elimizden geleni yapmak ve herkes için en iyi sonucu elde etmektir. İyilik yaparken başarıya ulaşmak, ruhunuzun yükselişe doğru yaptığı yolculuğunu hızlandırır. Başarı sizde yarattığı memnuniyet ve tatmin duygusuyla ölçülür. Hedefinize işbirliği yaparak ve başkalarına yardımcı olarak ulaştıysanız, başarılı olmuşsunuz demektir.

Titreşimiz arzu ettiğiniz sonucun titreşimiyle uyumlu olduğunda başarıya ulaşırsınız.

Şems diyor ki: "Bildiklerini unut !"

 Şems Diyor ki......"Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın…

Bildiklerini unut... Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla.Zanlarını, yargılarını, önyargılarını ve dahi bütün genellemelerini koy bir çuvala ve hepten terk et…


Gıybet etme sakın, bil ki dedikodu denilen şey mıknatıs gibi kötü enerji çeker.Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.


Birini ne kadar çok aşağılar yahut dışlarsan, onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar. Kainatın matematiğidir.Bir koyar, bir alır insan.Bilmeden kendi hesabını dürer.

Hiçbir konuda emin olma. Kendini ayrıcalıklı sayma. Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme. Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun köpüğünden ibarettir.

Nazlı nazlı yükselir köpük, derken pat diye sönüverir.

Her zaman başkalarından öğrenmeye açık ol. En iyi bildiğin konularda bile köşeli düşünme, büyük konuşma.

Cümlenin sonuna nokta değil, ünlem değil, virgül yahut üç nokta koy. Açık bir kapı bırak daima.


Ne kadar bilsen de hiç bir zaman yeterince bilemeyeceğini unutma. Tevazudan şaşma.

Ancak o zaman kurtulabilirsin bilginin cehaletinden. “Bildiklerini Unut” diyor Dost! "

Şiir - Görmek İster İnsan

 Görmek ister insan  Bir kavak gibi aşıp boyunu duvarların Yaprakları o ağacın  Değer birbirine bir rüzgar eliyle  Sonra duyulur o ilk yaz h...