Yunus Emre'nin hayatını sizlerle paylaşmak isterken hakkında yazılmış olan en güzel yazıyı seçmek istedim.Buradaki yazı ona dair paylaşılmış en manidar olanıydı.Bilen bilir ki tasavvuf ya da tasavvuf edebiyatı denince Yunus Emre'nin yeri bende ayrıdır.Kendim de yazabilirdim onun hakkinda naçizane bildiklerimi, hissettiklerimi ,bendeki yerini , anlamını.. Ama epey düşünüp , derinleşip buna cüret etmem gerekir. Evet cüret!!Çünkü Yunus Emre bir ummandır ve ben bir damla boyutundan ona karışmadan onun hakikatini anlatamam sadece kendi kısıtlı idrakim dahilinde anladığımı ve hissettiğimi söyleyebilirim. Yunus Emre benim için hiçbir satıra ve anlatıma sığmayacak kadar özel ve yüce bir hak dostudur.Şimdilik bir alıntıyla onun hakkında biraz da olsa bilgi sahibi olmaya çalışalım. Özelikle son bölümde Mevlana Hz. ile aralarında geçmiş olan diyaloğa dikkat etmenizi isterim..
Yunus Emre
13. yüzyılın sonları ile 14. Yüz yılın ilk yarısında yani 1240-1320 tarihleri arasında yaşayıp vefat etmiş olduğu kuvvetli ihtimal olarak kaydedilmektedir. Tapduk Emre’den ders almıştır. Halkın anladığı sade dilden ilahi ve kasidelerini okuyup söylediği, hece vezniyle şiirlerini yazmış olması sebebiyle en çok okunan ve anlaşılan Türk Tasavvuf Pîri olmuştur.
Yunus Emre Divanı olarak şiir ve kasideleri bir araya getirilmiştir. Kabri hakkında farklı yerler gösterilmektedir. Yani Onu kendi beldelerinde göstermek isteyen pek çok seveni olmuştur. Yunus Emre’nin düşünce dünyasında maddiyatın hiç değeri yoktur. İnsan sevgisi, güzel ahlak ve ilahi aşktır. İnsanlar arasında bölücülük ve ayırım, imtiyazlı sınıf anlayışı gibi sathi anlayışlara onun kalbinde yer yoktur. Her şeye, Allah’ın eseri olduğu için sevgi ile bakar, ibadet yaparak kişinin kendisini üstün görmesini şiddetle kınamıştır. Önemli olan insan gönlünü kazanmak olduğunu anlatmıştır.
Yunus Emre Hakkında Bilgi
Taptuğun dergahına kırk yıl hep doğru odun taşıdığı rivayet edilen Yunus için anlatılanların ne kadarı gerçektir, bunu bilemiyoruz ama yediyüz yıldan beri hep doğruyu, güzeli, iyiyi söyleyen Yunus, elbette ki içi ile, dışı ile, katıksız bağlanışları ile gerçek bir velidir.
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan.
diyen Yunus’un kalbi Allah’ın hazinelerinden kimbilir nanca nasip almıştı.
Selçuklar Asrı», Anadolu’nun maddî ve manevî mânâda «Altın Asrı »dır. Bu asır faziletin dilini, kâh Yunus’un ilâhisine, kâh Mevlâna’nın semasına terketmiştir… İnanışların en katıksızı Yunus’tadır… Sözün en vecizi Yunus’tadır. İman Yunus’tadır… Aşk Yunus’tadır.
Taptuk’un dergâhında pise pişe bir kor haline geldi. Gitti her yeri nuruyla doldurdu. Ama kendisini hep o mütevazı kalıbın içinde mahviyetkâr bir ruh olarak gördü.
Taptuğu yüzüstü bırakıp dergâhtan kaçmasını herkes başka türlü yorumlar. Lâkin biz Yunus’un «Dergâha yük olmaması için kaçtığını» sanıyoruz. Yunus hangi makama erdiğini bilmiyordu… Şeyhi Taptuğa yalnız bu konuda inanmamıştı. Fakat bir âsâ, bir abâ ile dağlara düştüğü gün «Erenlerden» olduğunu başkalarından duydu. Döndüğü zaman Taptuk kendisini kabul etti ama tarizde de bulunmadan edemedi.
- «— Sen ne mertebede olduğuna biz söylediğimiz zaman inanmadın da, yabancılardan duyunca mı inandın?»
Taptuk kerâmet göstermişti. Yunus Tapduğun ellerine kapandı… Yunus, seven adamdır. O serâpa aşktır. İlmi, aşk potasını yakmak için yakıt yapacak kadar aşk adamıydı… O, yaradanı seviyordu. Yaradılanı seviyordu. Bülbül gibi şakıyan Türkçesi ve tevazu ile ne güzel seslenir.
Yaradılanı hoş gör
Yaradandan ötürü
Yalnız bu iki mısra bir insanı şair, bir şairi aşk adamı yapmaya yeter. Mübarek gecelerde buhurdanlardan ne zaman buhur kokusu yayılırsa, Yunus’un mısraları da bu kokularla birlikte uhrevî bir terennüm halinde Müslüman evlerini doldurup taşar. Yunus, Mevlâna’nın Mesnevi’de uzun uzun anlattıklarını bir iki mısrada söyleyen bir Velidir.
Mevlâna, Yunus için hatırımızda kaldığına göre şöyle söyler : «İlimde hangi merhaleye ulaştımsa, karşımda Yunus denilen Türkmen dervişini gördüm.»
Bir başka rivayet daha vardır. Güya Yunus Mevlâna’nın Mesnevi’sini dinledikten sonra :
- — Güzel, güzel ama demiş; uzun yazmışsın.
- Hazret-i Mevlâna Türkmen Dervişi dediği Yunus’a sorar :
- — Sen olsan nasıl yazardın?
- «Ben olsam» der koca Yunus :
Etle deriye büründüm,
Yunus diye göründüm.
der. Eskişehir’de mezarı olduğu söylenir… Karaman’da Yunus’a ait bir mezar bulunduğu iddia edilir. Ama Yunus’un yattığı yer Mevlâna’nın deyimiyle «Ârif olan kişilerin kalpleri»dir…
Alıntı( nkfu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder