Bir seyler yazıp duruyorum ya işte onların hepsi kendime ..
Hangi kendim mi?
Hani Yunus' un dediği " benden içeriye"
Hani bedenen büyümüş ama belki ruhen emeklemeye çalışan o küçük bebeğe
Yani ikinci kez doğmuş ya da doğmayı bekleyen kendime..
İnsan bir kez dogmaz mi?
Doğmazmış..
İnsan ilk anadan doğarak dünyaya gelir surete bürünür ama ikinciye kalpten doğar aslına varır sirete bürünürmüş
İlk ölüm - o her canlının sonu olan,yaşamın sonu olan - ukba'ya varırmış
İkinci ölüm-her kula nasip olmayan ve son olmayan - mutlak'a varırmış
Bu yüzden bir kez ölmeli insan o da ölmemecesine..
-I-
İnsan mutlak yolculuğunda yalnızdır hep kendi kendinedir,kendinden kendinedir tüm mecrası, macerası , mütalaası.
Kaptan da gemi de dümen de deniz de yelken de rüzgar da kendindedir..
Ve kaptan seyir defterine yazar yolculuğunu..
Sonra belki başka bir yolcuya yol gösterici olur bu seyir notlari:
Denizin derinliği,
Suyun rengi ,
dalgaların şiddeti,
fırtınanın büyüklüğü,
Güneşin yakiciligi,
Kıyıdan uzaklığı,
kara parçalarına yakınlığı
geminin rotası, pusulası..
kat ettiği yol...
İşte herkes kendini yazar, kendi kitabını, kendi serüvenini .dıştaki değil içteki seyrini,bildiğini,bilmediğini,bilmek istedigini hatta bilinmezi yazar bilmeden..
Ben de kendimi yazıyorum herkes gibi kimi zaman bilerek kimi zaman bilmeden..
Bu istek özden gelen sonsuz bir arayışın tezahürüdür.
Kimi için yazı,kimi için renk,kimi için nota,kimi için tat ,kimi için dans...
Kimi yazar,
Kimi çizer,
Kimi tadar,
Kimi söyler ,
Kimi oynar,
Herkeste tezahürü başka başkadır bu arayışın ama hepsi bir yaratıdır;ruhun inşaasıdır,kalbin ifşasıdır,hayatın kimyasidir.
Hepimiz farklı bir frekanstan ve farklı bir kanaldan bağlanırız öze..
Yapmak zorunda hissettiğimiz bir dürtüdür bu.Kagıt bulmasak suya yazarız,boya bulamasak doğadan çalarız,nota bulamasak kendimizi dinleriz ama illaki bize bağışlanmış bu istekle aradığımız keşfe ulaşmak için karşı koyulamaz bir arzu duyariz.
Neden ?
Bazı şeylerin nedeni anlamak zor çünkü bazı şeyler neden ve sonuçlardan bağımsızdır.Onları bir şekilde açıklamaya çalışsak bile nedenini bilmeksizin yaparız.
İnsan aşık olur ya hani ama neden aşık olduğunu anlatamaz tam olarak.Aşkı tarif edebilir belki ama neden aşık olduğunu tarif edemez .
Bir bakış der,bir gülüş der,bir duruş der sırf bir nedene bağlanmak bir anlama bürümek için..oysa nedensiz ve anlamsızdır ..Çünkü anlaşılacak değil yaşanacak bir şeydir.Kelimleri aşan bir boyutu vardır..
Aşk tanımsızdır..
İşte bizdeki kişisel öz dürtüler de bizim için gereklidir ama tanımsızdır.
Birine neden resim yapıyorsun,şarkı söylüyorsun diye soramazsin .
Sorsan ilk cevap "çünkü seviyorum" olur .
Peki neden seviyorsun? desek muhtemelen belli bir nedene bağlar
Ve muhtemelen doğuştan ,çocukluğundan gelen bir şey olduğunu,yogun istek duyduğunu söyler .
Bunu yapmak sana ne hissettiriyor? dersek gercek cevabı buluruz belki :
Kendimi iyi hissediyorum
duygularımı ve düşüncelerimi bu şekilde ifade ediyorum,
Rahatlıyorum,
kendimi buluyorum,
kendimi seyrediyorum,
içimi döküyorum,
Ôzgür hissediyorum,
Yazmak,çizmek ,çalmak,tatmak,koşmak,okumak,söylemek ...
Nerdeyse -özellikle sanatsal- tüm eylemlerin altinda bir anlam arayışı bir kendini bulma,ifade etme çabası ve bir keşif süreci var..
Dış dünyanın gerçekliğini yadsımaya başladığımız an iç dünyanın kapılarını çalarız. Bu yüzden genellikle üzgün,mutsuz,çaresiz ve yalnız hissettigimizde nükseder bu yaratma yetisi.Çunku bedenin değil ruhun ihtiyacı olana yönelriz.Beden dünyanın suni hazzından sıkıldığında ruhumuzun bize atfedilmis özgürlüğünde huzura yaslanırız.Maddenin soğuk ve donuk ortamından firar edip mana boyutunun sonsuz, sorunsuz telaşsız ,ılıman iklimine göç ederiz.
Bunun için işte hep bunun için kopmak isteriz düzenden,özgür hissetmek için keşfetmek isteriz bir şeyleri yeniden:
Kimimizin uzağa düşer yolu ve dış dünyaya sarılır istemsizce
gezeriz,
okuruz,
öğreniriz,
ögretiriz,
yeriz,içeriz;
aynılıktan,tekrarlardan,kurallardan,
görece sorumluluklardan kacacak bir yer ararız ve kendimize koşarız nefes nefese daha iyi hissetmek için daha farklı hissetmek için ,daha güzeli için en güzeli için ..
Gezmenin,tozmanin ,okumanın, öğrenmenin,yemenin ,içmenin gerçek bir tatmin yaratmadığını kim inkar edebilir ?
Herkes gecenin sonunda kendine dönmüyor mu?Eğlence ve haz bitmiyor mu?Karnı yeniden acıkıyor,ve öğrenecekleri bitmiyor,ve okumalar bitmiyor.Bunların hazzı zamanda ve mekanda sınırlı kaliyor çünkü. Ama arayış bitmiyor çünkü yanlış yolda arıyoruz bizi bekleyen özgürlüğü.
Okumayalim mi diyorsunuz belki,gezmeyelim mi,yemeyelim mi,öğrenmeyelim mi?
Hayır bunu demiyorum elbet..Bunlar da olmalı ,olacak tabii ki ama bunlar bir hevesse geçecek diyorum.Bugün var olup yarın olmayabilir.. Olmadığında ne olacak peki yine tutsak mi olacağız madde denen beden hapisanesinde ?
Anlatmak benim de anlamak için ugrastigim; yere ve zamana şekle ve şemale bağlı olmayan bir gerçeklikten söz ediyorum.
Hani denizi hiç görmesem de bir damla suya bakıp da o denizi görebilmek,
Hani yağmur yağmasa da bir fıskıyenin altında ,suyun akışında yağmuru dinleyebilmek
Hani kalbinin ritminde müziği duyabilmek
Hani sessizliğin sesinde notaları bulabilmek
Yoktan var vardan yok etmek mümkün değil mi dersiniz ?
Ne var ne yok derim...!!
Ne vaar..
Ne yok..
Hani diyor ya Sezai Karakoç o güzel şiirinde:
"Vardan da yoktan da öte bir var vardır..."
Bak işte bu öz'den gelen bir yaratidir.
Yazmak gibi içe dönük tüm esinler ; sonsuz ,sınırsız,hür ve kendimizi anlatan ,kendimizi kesfettigimiz gerçek bir var olma sürecidir,yeniden doğuştur .
Bahar Baydan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder